Çünkü “Cüzde bulunmayan, küllde bulunur” kaidesine binâen, her ferdde bulunmayan bu gibi şartlar, hey’ette bulunur. Böyle bir hey’etin zuhûrunu çoktan beri bekliyorken, hiss-i kable’l-vuku’ kabilinden olarak, memleketi yıkıp yakacak büyük bir zelzelenin arefesinde bulunduğumuz zihne geldi (Haşiye-1). “Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde o şeyi tamamiyle terketmek caiz değildir” kaidesine binâen, acz ve kusurumla beraber; Kur’ân’ın ba’zı hakîkatlariyle, nazmındaki i’cazına dâir ba’zı işâretleri tek başıma kaydetmeye başladım. Fakat Birinci Harb-i Umûmî’nin patlamasiyle Erzurum’un Pasinler’in dağ ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri, birbirine uymayan ibârelerle, o dehşetli ve muhtelif hallerde yazıyordum. O zamanlarda, o gibi yerlerde, müracaat edilecek tefsirlerin, kitabların bulunması mümkün olmadığından; yazdıklarım yalnız sünûhat-ı kalbiyemden ibâret kaldı. Şu sünûhatım eğer tefsirlere muvafık ise, nurun alâ nur; şayet muhalif cihetleri varsa, benim kusurlarıma atfedilebilir. Evet tashihe muhtaç yerleri vardır, fakat hatt-ı harbde büyük bir ihlas ile, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibârelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdiline cevaz verilmediği gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir, çünkü o zamandaki ihlas ve hulûsu şimdi bulamıyorum. (Haşiye-2)
Maahâza kaleme aldığım şu İşârâtü’l-İ’caz adlı eserimi, hakîki bir tefsir niyetiyle yapmadım; ancak ulemâ-yı İslâmdan ehl-i tahkikin takdirlerine mazhar olduğu takdirde, uzak bir istikbâlde yapılacak yüksek bir tefsire bir örnek ve bir me’haz olmak üzere o zamanların insanlarına bir yadigâr maksadiyle yaptım.
Said Nursî
-------------------------------------
Haşiye-1: Evet Van’da Horhor Medresemizin damında esnâ-yı derste, büyük bir zelzelenin gelmekte olduğunu söyledi. Hakîkaten söylediği gibi, az bir zaman sonra Harb-i Umûmî başladı.
Hamza, Mehmed Şefik, Mehmed Mihri.
Hâşiye-2: Yeni Said, Risâle-i Nur’daki hakîki ihlâs ile yine o ihlâsı buldu. Yeni Said, aynı ihlâs ile bakdı, tashih yerini bulamadı. Demek sünûhat-ı Kur’âniye olduğundan, i’caz-ı Kur’âniye, onu yanlışlardan himâye etmiş.
Nur Talebeleri