Meselâ: Bir tâifenin istihsan ettiği bir şey, öteki tâifenin zevkine muhaliftir. Bir kavmin meylettiği bir şeyden, öteki kavim nefret ediyor. Bu sırra binâendir ki, Kur’ân-ı Kerîm günahların cezası veya hayırların mükâfatı hakkında zikrettiği âyetlerde tahsisat yapmamış; âmm bir şekilde bırakmıştır ki, herkes zevkine göre fehmetsin.
Hülâsa: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân; âyetlerini, cümlelerini öyle bir şekilde nazmetmiş ve vaz’etmiştir ki, her cihetten ihtimal yolları bulunsun ki, muhtelif fehimler ve isti’dâdlar, zevklerine göre hisselerini alabilsinler. Binâenaleyh ulûm-u Arabiyyenin kaidelerine muvafık ve belâgatın prensiplerine uygun ve ilm-i usûle mutabık olmak şartiyle, müfessirlerin birbirine muhalif olan beyânatı ve ihtimalleri; zamanlara, tabakalara ve fehimlere göre murad ve câizdir diye hükmedilebilir. Bu nükteden anlaşıldı ki, Kur’ân’ın i’caz vecihlerinden biri odur ki; nazmı, öyle bir üslûbdadır ki, bütün asırlara, tabakalara intibak edebilir.
Bu cümlenin evvelki cümle ile nazmını îcab ettiren münâsebet vecihleri ise: Bu cümle, mü’minleri medheder, evvelki cümle de Kur’ân’ı medheder. Şu her iki medh arasında bir insibab (dökülmek) vardır ki; o onu ister, o onu ister. Çünkü ikinci medih, birinci medhin neticesidir ve birinci medhe bir bürhan-ı innîdir ve hidâyetin semeresi ve şahididir. Ve aynı zamanda hidâyete bir yardımcı vazifesi görüyor. Çünkü mü’minleri medhetmekte îmana gelmek için bir teşvik vardır. Teşvik ise, bir nevi hidâyettir. ile arasındaki münâsebete gelince: Bunların biri tahliye , diğeri tahliye dir. Tahliye tathir etmek ve temizlemektir. Tahliye ise, tezyin etmek ve süslendirmek ma’nasınadır. Bunlar birbiriyle arkadaş olup burada olduğu gibi, dâima birbirini ta’kib ediyorlar. Onun için kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun ardında îman ile tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.Kur’ân-ı Kerîm, tahliye-i seyyiatı üç mertebesiyle zikretmiştir. Birincisi, şirki terk; ikincisi, maâsiyi terk; üçüncüsü, masivaullahı terk etmektir. Tahliye ise, hasenat ile olur.