C- Ruha hayat veren namazın o geniş hareketini ve âlem-i İslâma yayılmış olan o intibah-ı ruhanîyi muhataba ihtar edip göstermektir. Ve o güzel vaziyeti ve o muntazam haleti hayale götürüp tasvir etmekle sami’lerin namaza meylini îkâz edip artırmaktır.
Evet, dağınık bir vaziyette bulunan efradı büyük bir sevinçle içtimaa sevkettiren ma’lûm âletin sesi gibi, âlem sahrasında dağılmış insanları cemâate da’vet eden ezan-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) o tatlı sesiyle, ibâdete ve cemâate bir meyl, bir şevk husule gelir.
S- kelimesine bedel, itnablı nin zikrinde ne hikmet vardır?
C- Namazda lâzım olan ta’dil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi ikamenin ma’nalarını müraat etmeye işârettir.
Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvî bir münâsebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, “Fütûhat-ı Mekkiye”nin şerhettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tâyin edilen vakitlerde ma’nevî huzuruna yapılan bir da’vettir. Bu da’vetin şe’nindendir ki, her kalb, kemâl-i şevk ve iştiyakla icâbet etsin. Ve mi’racvâri olan o yüksek münacata mazhar olsun.
Namaz; kalblerde azamet-i İlâhîyyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adâlet-i İlâhîyyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisâl ettirmek için yegâne İlâhî bir vesîledir. Zâten insan medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır. O vesîleye müraat etmeyen veya tenbellikle namazı terkeden veyahut kıymetini bilmeyen; ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer.
: Bu kelâmın mâkabliyle nazmını îcab ettiren münâsebet ise: Namaz yâni dînin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekat da İslâmın kantarası, yâni köprüsüdür. Demek; birisi dîni, diğeri asayişi muhafaza eden İlâhî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır.