3- Kur’ân, sûrelerin başında zikrettiği kısım içinde, lîsan üzerine daha sühûletli olan “elif, lâm”ı çok tekrar etmiştir.
4- Kur’ân, aldığı harfleri, hece harflerinin adedince sûrelere tevzi etmiştir.
5- Hece harflerinin mehmûse, mechûre, şedide, rahve, müsta’liye, münhafıza, müntabıka, münfetiha gibi çiftli cinslerinin herbirisinden yine nısıf almıştır.
6- Çifti, yâni eşi olmayan -evtar- kısmında sakilden azı, hafiften çoğu almıştır. Kalkale, zelâka gibi.
7- Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın, sûrelerin başındaki hurûf-u mukattaanın zikredilen minval üzerine tansifleri hakkında ihtiyar ettiği tarîk, beş yüzdört ihtimalden intihâb edilmiştir. Ve intihâb edilen şu tarîkten başka hiçbir ihtimal ile mezkûr tansif mümkün değildir. Çünkü; taksimler pek çok birbirine girmiş ve çok mütefavittir. Bu gibi i’caz lem’alarından hisse alamayan, zevkine levm ve itab etsin.
İkinci Mebhas: Bu mebhasde de birkaç letâif vardır:
1- ile emsalinde göze çarpan garabet, bu harflerin pek gârib ve acib bir şeyin mukaddemesi ve keşif kolları olduklarına işârettir.
2- Bu sûrelerin başlarındaki taktî-i huruf ile isimleri hecelemek, müsemmanın me’hazine ve neden neş’et ettiğine işârettir.
3- Bu harflerin taktîi; müsemmanın vâhid-i i’tibârî olup, terkib-i mezcî olmadığına işârettir.
4- Bu harflerin taktî’ ile ta’dadı, san’atın madde ve me’hazini muhataba göstermekle muarazaya talib olanlara karşı meydan okuyarak, “İşte, i’caz-ı san’atı, şu gördüğünüz harflerin nazm ve nakışlarından yaptım. Buyurunuz meydana!” diye, onların tahkirane tebkitlerine (tekdirlerine) işârettir.
5- Ma’nadan soyulmuş şu hece harflerinin zikri, muarızları hüccetsiz bırakmaya işârettir. Evet, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, şu ma’nasız harflerin lîsan-ı haliyle i’lân ediyor ki: “Ben sizden beliğ ma’naları, hükümleri, hakîkatları ifade eden yüksek hutbeleri ve nutukları istemiyorum. Yalnız şu ta’dad ettiğim harflerden bir nazire yapınız, velev iftira ve hikâyelerden ibâret bile olursa olsun!”