O muhabbet ve o şefkat en büyük, en tatlı bir ni’met iken, en azîm bir musîbete, bir belâya inkılâb eder. Acaba göz önünde bilbedahe görünen rahmet-i İlâhîyye, firak-ı ebedînin muhabbet ve şefkat aleyhine hücum etmesine müsaade eder mi? (Vallahi hâyır!..) Ancak o rahmetin şe’nindendir ki, firak-ı ebedîyi hicran-ı lâyezalîye, hicran-ı lâyezalîyi firak-ı ebedîye ve adem-i mutlakı da her ikisine musallat eder ki, o firakların, o hicranların kökleri ortadan kalksın.
Sekizinci Bürhan: Bütün âlemce her hususta sıdkı ve doğruluğu ma’lûm ve müsellem olan Hazret-i Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, parmağiyle kameri şakkettiği gibi, lîsaniyle de saadet-i ebediyenin kapılarını açmıştır. Ve bütün enbiyâ-yı izamın bu hakîkat üzerine icma’ları, bir hüccet-i katıadır.
Dokuzuncu Bürhan: On üç asırdan beri yedi vecihle i’cazı tasdik edilen Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın haşir hakkındaki beyânatı, saadet-i ebediyenin geleceğine kâfi bir delil değil midir? Başka bir delile ihtiyaç var mıdır?
Onuncu Bürhan: Bu bürhan, binlerce bürhanları müctemi’dir. Bu bürhanları, çok âyetler tazammun etmişlerdir. Evet Kur’ân-ı Kerîm, çok âyetlerinden haşre nâzır pencereler açmıştır. Ezcümle: âyetiyle, saadet-i ebediyeye yol açan bir kıyas-ı temsîlîye işâret etmiştir. Kezalik, Âyet-i Kerîmesiyle, o saadeti gösteren bir kıyas-ı adlîye işâret etmiştir.
Birinci âyetle işâret edilen kıyas-ı temsîlî: Evvelâ insanın vücûduna bak. Nasıl tavırdan tavıra, yâni nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan et ve kemiğe, et ve kemikten insan sûretine bir kasd, bir irâde ve bir ihtiyar altında mahsus kanunlarla, muayyen nizamlarla, muntazam hareketlerle intikal ettiğini ve kalıptan kalıba girip çıktığını gör. Sonra insanın bekasına dikkat et. İnsan, bu vücûd libasını her sene değiştirir. Bu vücûd değişmesi, bedendeki hüceyratın yıkılıp yapılmasiyle olur. Bu tamirat da, bütün a’zânın erzak mahzeni hükmünde olan, Cenâb-ı Hakk’ın bir kanun-u mahsusla ihzar ettiği o madde-i latifeden alınan ecza ile yapılır. Sonra o madde-i latifenin ahvâline bak. Nasıl a’zânın ihtiyaçlarına göre muayyen bir kanun ile taksim edilir ve bedenin her tarafına mahsus bir nizam ile muntazaman dağıtılır. Yine şâyân-ı dikkattir ki; o madde-i latife, dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılâbdan geçtikten sonra ve dört süzgeçten tasfiye edildikten sonra rızık olarak taksim edilir