İşârâtü'l - İcâz | Delaili Haşr | 60
(53-63)

Üçüncüsü: “Hidâyetin neticesi, semeresi ve hidâyetteki lezzet ve ni’met nedir?” diye sual eden sâile cevabdır. Yâni hidâyette saadet-i dareyn vardır. Hidâyetin neticesi, nefs-i hidâyettir. Hidâyetin semeresi, ayn-ı hidâyettir. Zîra hidâyet; haddizâtında büyük bir ni’mettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun Cennetidir. Nasıl ki dalâlet, ruhun Cehennemidir. Öyle de: âhiretin felâh ve saadetini intâc eder.

İkinci me’haz: ile yapılan işâret-i hissiye. Bir şeyin müteaddid sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebeb olduğuna işârettir. Maahaza sâbıkan zikirlerinden bir ma’hûdiyet çıkar. Bu ma’hûdiyet-i zikriye, ma’hûdiyet-i hariciyelerine kapı açar. Haricî olan ma’hûdiyetlerinden, mümtaz ve müstesna insanlar oldukları tebarüz eder ki, nev’-i beşer içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar.

Üçüncü me’haz: Uzaklığı ifade eden : Onların filcümle yakın oldukları halde uzak gösterilmeleri, ulüvv-i mertebelerine mecazî bir işâret olduğuna işârettir. Çünkü, uzakta bulunanlara bakıldığı zaman, boyca en uzunları görünür. Maahaza zamanî ve mekânî olan bu’d-u hakîki kasdedilirse, belâgata daha uygun olur. Çünkü bütün asırlar asr-ı saadet gibi bu âyeti zikrediyorlar. Öyle ise, ile yapılan işâret, safların evvellerine işârettir. Ve bu i’tibârla bu’d, hakîki olur, mecazî değildir. Binâenaleyh onların hakîkaten zaman ve mekânca uzak oldukları halde işâret-i hissiye ile gösterilmeleri, azametlerine ve ulüvv-i mertebelerine işârettir.

Dördüncü me’haz: Ulviyeti ifade eden kelimesidir.

Arkadaş! Eşya ve şeyler arasında öyle münâsebetler vardır ki; onları âyine gibi yapıyor. Herbirisi, ötekisini gösteriyor. Birisine bakıldığı zaman, ötekisi görünür. Meselâ: Bir parça cam, büyük bir sahrayı gösterdiği gibi, ba’zan olur ki; bir kelime, uzun ve hayalî bir macerayı sana gösterir

Dinle
-