Evet binlerce hikmetler için yaratılan Zühal’in herbir hikmetinde binlerce cihetler ve herbir cihetinde binlerce istifade edenler bulunduğu halde, “Hilkatinde o adamın istifadesi, ille-i gaiyeden bir cüz’ olarak düşünülmüştür” denilirse ne manii var? Çünkü ille-i gaiye, dâima basit birşeyden ibâret değildir.
Altıncı Nokta: İmâm-ı Ali’nin
emrettiği gibi, insan küçük bir cisim ise de, büyük âlemi içine alacak kadar büyüktür. Öyle ise cüz’î istifadesi küllî olur, öyle ise abesiyet yoktur.
İkinci Mes’ele: hakkındadır.
Ey arkadaş! Bu âyet, Arz’ın semadan evvel yaratılmış olduğuna delâlet eder ve âyeti de semavâtın Arz’dan evvel halkedildiğine dâlldir. Ve âyeti ise ikisinin bir maddeden beraber halkedilmiş ve sonra birbirinden ayırdedilmiş olduklarını gösteriyor. Şerîatın nakliyatına nazaran, Cenâb-ı Hak bir cevhereyi, bir maddeyi yaratmıştır, sonra o maddeye tecelli etmekle bir kısmını buhar, bir kısmını da mâyi kılmıştır; sonra mâyi kısmı da, tecellisiyle tekâsüf edip köpük kesilmiştir; sonra Arz veya yedi küre-i arziyeyi o köpükten halketmiştir. Bu i’tibârla herbir arz için hava-i nesimîden bir sema hasıl olmuştur. Sonra o madde-i buhariyeyi bastetmekle yedi kat semavâtı tesviye edip yıldızları içine zer’etmiştir ve o yıldızlar tohumuna müştemil olan semavât in’ikad etmiş, vücûda gelmiştir.
Hikmet-i cedidenin nazariyatı ise şu merkezdedir ki: Görmekte olduğumuz manzûme-i şemsîye ile ta’bir edilen Güneşle ona bağlı yıldızlar cemâatı, basit bir cevhere imiş; sonra bir nevi’ buhara inkılâb etmiştir; sonra o buhardan, mâyi-i nârî hasıl olmuştur; sonra o mâyi-i nârî bürudet ile tasallüb etmiş yâni katılaşmış, sonra şiddet-i hareketiyle ba’zı büyük parçaları fırlatmıştır. O parçalar tekâsüf ederek seyyarât olmuşlardır; şu Arz da onlardan biridir.