Hem sana iki ilâç vereceğim. Güzelce istimal etsen; o iki müteaffin yaraların, iki güzel kokulu Gülü Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) denilen lâtif çiçeğe inkılâb ederler. Hem, sana bir bilet vereceğim. Onunla, uçar gibi bir senelik bir yolu, bir günde kesersin. İşte eğer inanmıyorsan, bir parça tecrübe et. Tâ doğru olduğunu anlayasın.” Hakikaten bir parça tecrübe etti. Doğru olduğunu tasdik etti. Evet, ben, yâni şu bîçâre Said dahi bunu tasdik ederim. Çünki: biraz tecrübe ettim, pek doğru gördüm.
Bundan sonra birden gördü ki: Sol cihetinden Şeytan gibi dessas, ayyaş aldatıcı bir adam, çok zînetler, süslü suretler, fantâziyeler, müskirler beraber olduğu halde geldi. Karşısında durdu, O’na dedi:
— Hey arkadaş! Gel gel, beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız suretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim.
Sual: Hâ hâ, nedir, ağzında gizli okuyorsun?
Cevab: Bir tılsım.
— Bırak şu anlaşılmaz işi. Hazır keyfimizi bozmıyalım.
Sual: Hâ, şu ellerindeki nedir?
Cevap: Bir ilâç.
— At şunu. Sağlamsın. Neyin var? Alkış zamanıdır.
Sual: Hâ, şu beş nişanlı kâğıt nedir?
Cevap: Bir bilet. Bir tâyinat senedi.
— Yırt bunları. Şu güzel bahar mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım! der. Herbir desise ile onu iknaa çalışır. Hattâ o bîçâre, ona biraz meyleder. Evet, insan aldanır. Ben de öyle bir dessâsa aldandım.
Birden sağ cihetinden ra’d gibi bir ses gelir. Der: “Sakın aldanma. Ve o dessâsa de ki: