Îman ve Küfür | Otuzuncu Söz | 154
(149-165)

İşte bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı Âdemden şimdiye kadar iki cereyan-ı azîm, iki silsile-i efkâr; her tarafta ve her taba-ka-i insaniyyede dal budak salmış, iki şecere-i azîme hükmünde, biri silsile-i Nübüvvet ve diyanet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizaç ve ittihad etmiş ise, yâni: Silsile-i felsefe, silsile-i diyanete dehalet edip itâat ederek hizmet etmişse; âlem-i insaniyet, parlak bir surette bir saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyanet etrafına toplanmış ve şerler ve dalaletler, felsefe silsilesinin etrafına cem’olmuştur. Şimdi şu iki silsilenin menşe’lerini, esaslarını bulmalıyız.

İşte diyanet silsilesine itâat etmeyen silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum suretini alıp, şirk ve dalâlet zulümatını etrafına dağıtır. Hattâ kuvve-i akliye dalında; Dehriyyûn, Maddiyyûn, Tabiiyyûn meyvelerini, beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gadabiye dalında; Nemrudları, Firavunları, Şeddadları (Hâşiye) beşerin başına atmış. Ve kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında; âliheleri, sanemleri ve ulûhiyet dâva edenleri semere vermiş, yetiştirmiş. O şecere-i zakkumun menşe’i ile silsile-i nübüvvetin, ki bir şecere-i tûbâ-i ubûdiyet hükmünde bulunan o silsilenin, küre-i zeminin bağında mübârek dalları: Kuvve-i akliye dalında, Enbiya ve Mürselîn ve Evliya ve Sıddıkîn meyvelerini yetiştirdiği gibi..

--------------------------------
(Hâşiye): Evet Nemrudları, Fir’avunları yetiştiren ve dâyelik edip emziren, eski Mısır ve Babil’in ya sihir derecesine çıkmış veyahut hususî olduğu için etrafında sihir telâkki edilen eski felsefeleri olduğu gibi, âliheleri eski Yunan kafasında yerleştiren ve esnâmı tevlid eden felsefe-i tabiiye bataklığıdır. Evet tabiatın perdesi ile Allah’ın nurunu görmiyen insan, herşey’e bir ulûhiyet verip kendi başına musallat eder.
Ses Yok