Siracınnûr | Dördüncü Şua | 97
(90-107)

Ve îman ile mazhar ve şuur ve intisâb ile o şerefe sâhib olacağını bu âyetten ders aldığımdan niyet ve tasavvur cihetinde bütün mevcûdâtın dilleriyle dedim.

BEŞİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Yine bir vakit hayatım çok ağır şerâit ile sarsıldı. Nazar-ı dikkatimi ömre ve hayata çevirdi; gördüm: Ömrüm koşarak gidiyor; âhire yakınlaşmış hayatım dahi tazyikat altında sönmeğe yüz tutmuş. Halbuki “ Hayy” ismine dâir risâlede îzah edilen hayatın mühim vazifeleri ve büyük meziyetleri ve kıymetdar faideleri, böyle çabuk sönmeğe değil, belki pek uzun yaşamağa lâyıktır diye müteellimane düşündüm.

Yine üsdadım olan âyetine mürâcaat ettim. Dedi: “sana hayatı veren Zât-ı Hayy-ı Kayyûma göre hayata bak!” ben de baktım, gördüm ki:

Hayatımın bana bakması bir ise, Zât-ı Hayy ve Muhyîye bakması yüzdür. Bana âid neticesi bir ise, Hâlıkıma âid bindir. O cihet uzun zaman, belki zaman istemez; bir an yaşaması yeter. Bu hakîkat, Risâle-i Nur’un risâlelerinde burhanlar ile îzah edildiğinden burada dört mes’ele içinde kısa bir hulâsası beyân edilecek.

Birinci Mes’ele: Hayatın mâhiyeti ve hakîkatı Hayy-ı Kayyuma baktığı cihetle baktım, gördüm ki: Mâhiyet-i hayatım Esmâ-i İlâhîyyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesi ve kainatın büyük hakîkatlarına ince bir mikyas ve mîzan ve Hayy-ı Kayyûmun mânidar ve kıymetdar isimlerini bilen, bildiren fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir anladım. Ve hayatın bu tarzdaki hakîkatı bin derece kıymet kazanıyor ve bir saat devamı bir ömür kadar ehemmiyet alır. Zamanı olmayan Zât-ı Ezeliyeye münâsebeti cihetinde uzun ve kısalığına bakılmaz.

İkinci Mes’ele: Hayatın hakîki hukukuna baktım, gördüm ki: Hayatım rabbânî bir mektuptur; kardeşlerim olan zîşuur mahlûkata kendini okutturur, Yaradanı bildirir bir mütalâagahdır. Hem, Hâlıkımın kemâlâtını teşhir eden bir i’lânnâmeliktir.

Hem hayatı Yaratanın hayat ile ihsan ettiği kıymettar hediyeler ve nişanlar ile bilerek süslenip her gün tekerrür eden resm-i küşatta mü’minâne, şuurdârâne, şâkirâne, minnetdârâne Pâdişâh-ı Bîmisâlinin nazarına arzetmektir.

Ses Yok