Siracınnûr | Otuzüçüncü Söz | 140
(131-171)
ON BİRİNCİ PENCERE

Bütün ervah ve kulûbün dalâletten neş’et eden ıztırabat ve keşmekeş; ve ıztırabattan neş’et eden ma’nevî elemlerden kurtulmaları birtek Hâlık-ı tanımakla olur. Bütün mevcûdâtı, birtek Sânia vermekle necat buluyorlar, birtek Allah’ın zikriyle mutmain olurlar.

Çünkü: Hadsiz mevcûdât birtek zâta verilmezse (Yirm İkinci Sözde kat’i isbat edildiği gibi) o zaman her birtek şey’i hadsiz esbâba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şey’in vücûdu, umum mevcûdât kadar müşkil olur. Çünkü: Allah’a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şey’i hadsiz esbâba vermek lâzım gelir. O vakit bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder; belki daha ziyâde müşkil olur. Çünkü; nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer, bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de: Çok muhtelif esbâbın birtek şey’in îcadında ittifakları, yüz derece müşkilatlı olur. Ve pek çok eşyanın îcadı, birtek zâta verilse yüz derece kolay olur.

İşte mâhiyet-i insaniyyedeki merak ve taleb-i hakîkat cihetinden gelen nihayetsiz ızdıraptan kurtaracak yalnız tevhid-i Hâlık ve mârifet-i İlâhîyyedir.

Mâdem küfürde ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ıztırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakîkatı yoktur.

Mâdem tevhidde, mevcûdâtın yaratılışındaki sühûlete ve kesrete ve hüsnü san’ata muvafık olarak nihayetsiz sühûlet ve kolaylık var. Elbette o yol vâcibdir, hakîkattir.

İşte ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak: Dâlalet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli!... Ne zorun var ki, oradan gidiyorsun? Hem bak: Îman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı.. oraya gir, kurtul!...

Ses Yok