Siracınnûr | Otuzüçüncü Söz | 141
(131-171)
ON İKİNCİ PENCERE

sırrınca: Umum eşyada husûsan zîhayat masnûlarda hikmetli bir kalıptan çıkmış gibi herşey’e bir miktar-ı muntazam ve bir sûret, hikmetle verildiği ve o sûret ve o miktarda maslahatlar ve faideler için eğri büğrü hudutlar bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikleri sûret-i libasları ve miktarları yine hikmetlere maslahatlara muvafık bir tarzda mukadderat-ı hayatiyyeden terkip edilen ma’nevî ve muntazam birer sûret, birer miktar bulunması, bilbedâhe gösterir ki: Bir Kadîr-i Zülcelâlin ve bir Hakîm-i Zülkemâlin kader dâiresinde sûretleri ve biçimleri tertib edilen ve kudretin destgâhında vücutları verilen o hadsiz masnûat, o zâtın vücûb-u vücûduna delâlet ve vahdetine ve kemâl-i kudretine hadsiz lîsan ile şehâdet ederler.

Sen kendi cismine ve âzalarına ve onlardaki eğri büğrü yerlerin meyvelerine ve faidelerine bak! Kemâl-i hikmet içinde kemâl-i kudreti gör.

ON ÜÇÜNCÜ PENCERE

sırrınca: Herşey lîsan-ı mahsusu ile Hâlikını yâdeder, takdis eder. Evet, bütün mevcûdâtın lîsan-ı hal ve kal ile ettiği tesbihat, bir tek zât-ı mukaddesin vücûdunu gösteriyor.

Evet fıtratın şehâdeti reddedilmez. Delâlet-i hal ise, husûsan çok cihetlerle gelse, şüphe getirmez. Bak hadsiz fıtrî şehâdeti tazammun eden ve nihayetsiz tarzlarda lîsan-ı hal ile delâlet eden ve mütedâhil dâireler gibi birtek merkeze bakan şu mevcûdâtın muntazam sûretleri, herbiri birer dildir. Ve mevzun hey’etleri, herbiri birer lîsan-ı şehâdettir. Ve mükemmel hayatları, herbiri birer lîsan-ı tesbihdir ki, Yirmi Dördüncü Söz’de kat’i isbat edildiği gibi, o bütün diller ile pek zâhir bir sûrette tesbihatları ve tahiyyatları ve birtek mukaddes zâta şehâdetleri, ziya Güneşi gösterdiği gibi bir Zât-ı Vâcibü’l-Vücûdu gösterir. Ve kemâl-i Ulûhiyyetine delâlet eder.

Ses Yok