İşte ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gafil! Bu derece hadsiz lîsanlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdi-ren bir Kerîm-i Zülcemâl, tanımak istenilmezse bu lîsanları susturmalı. Mâdem ki susturulmaz, dinlemeli. Gafletle kulağını kapasan kurtula-mazsın. Çünkü: Sen kulağını kapamakla, kâinat sükût etmez; mevcû-dât susmaz; Vahdaniyyet şahidleri seslerini kesmezler. Elbette seni mahkûm ederler...
Nasıl cüz’iyyat ve neticelerde ve teferruatta kemâl-i hikmet ve cemâl-i san’at görünüyor. Öyle de; Tesadüfi ve karışık tevehhüm edilen küllî un-surların, büyük mahlûkatın zâhiren karışık vaziyetleri dahi, bir hikmet ve san’at ile vaziyetler alıyorlar.
İşte ziyanın parlaması, sâir hikmetli hidematının delâletiyle, yeryüzün-de masnuat-ı İlâhîyyeyi izn-i Rabbânî ile teşhir ve i’lân etmektir. Demek bir Sâni-i Hakîm tarafından ziya istihdam ediliyor. Çarşı-yı alem sergilerindeki antika san’atlarını onun ile irae ediyor.
-------------------------------------------Hâşiye:Şu Yirminci Pencere’nin hakîkatı, bir zaman Arabî bir sûrette şöyle kalbe gelmişti: