İşte ziyadan tut, tâ Kamere kadar saydığımız küllî unsurlar gâyet geniş bir tarzda ve büyük bir mikyasta bir pencere açar. Bir Vâcibü’l-vücûdun vahdetini ve kemâl-i kudretini ve azamet-i saltanatını gösterir, i’lân ederler.
İşte ey gafil! Eğer bu gök gürlemesi gibi bu sadayı susturabilirsen ve Güneşin ışığı gibi parlak o ziyayı söndürebilirsen, Allah’ı unut! Yoksa aklını başına al!
Şu kâinatın lâmbası olan Güneş, kâinat Sâniinin vücûduna ve vahdâniyyetine Güneş gibi parlak ve nurânî bir penceredir.
Evet, manzûme-i şemsiyye denilen küremizle beraber on iki seyyare: Cirmleri, küçüklük-büyüklük i’tibâriyle pekçok muhtelif ve mevkileri, uzaklık-yakınlık noktasında pekçok mütefâvit ve sür’at-i hareketleri, çok mütenevvi’ olduğu halde kemâl-i intizam ve hikmet ile ve kemâli mîzan ile ve bir saniye kadar şaşırmıyarak hareketleri ve deveranları ve Güneş ile, câzibe kanunu tâbir edilen bir kanun-u İlâhî ile bağlanmaları, yâni onlar imamlarına iktidaları, büyük bir mikyasda bir azamet-i kudret-i İlâhîyyeyi ve Vahdâniyyet-i Rabbânîyyeyi gösterir.
Çünkü: O câmid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede intizam ve mîzan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre miktar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki kâinatı dağıtacak. Çünkü; Bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar. Küre-i arzdan bin def’a büyük cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.