İşte beşerin kuvve-i hâfızasına misâl olarak bütün yumurtaları, çekirdekleri, tohumları kıyas et ve bu câmi küçücük mu’cizelere, sâir müsebbebatı da kıyas et. Çünkü; hangi müsebbebe ve masnûa baksan, o derece hârika bir san’at var ki, değil onun âdi, basit sebebi belki bütün esbâb toplansa ona karşı izhar-ı acz edecekler. Meselâ: Büyük bir sebeb zannedilen Güneşi; ihtiyarlı, şuurlu farz ederek ona denilse; “Bir sineğin vücûdunu yapabilir misin?” Elbette diyecek ki: “Hâlıkımın ihsânı ile dükkânımda ziya, renkler hararet çok fakat sineğin vücûdunda göz, kulak, hayat gibi öyle şeyler var ki, ne benim dükkânımda bulunur ve ne de benim iktidarım dahilindedir.”
Hem nasılki müsebbebdeki hârika san’at ve tezyinat, esbâbı azledip Müsebbibü’l-Esbâb olan Vâcibü’l-Vücûda işâret ederek,
sırrınca : Ona teslim-i umûr eder. Öyle de: Müsebbebata takılan neticeler, gayeler, faideler; bilbedâhe perde-i esbâb arkasında bir Rabb-ı Kerîm’in, bir Hakîm-i Rahîm’in işleri olduğunu gösterir.
Çünkü; şuursuz esbâb, elbette bir gayeyi düşünüp çalışmaz. Halbuki görüyoruz: Vücûda gelen her mahlûk, bir gaye değil, belki çok gayeleri, çok faideleri, çok hikmetleri tâkip ederek vücûda geliyor. Demek bir Rabb-ı Hakîm ve Kerim, o şeyleri yapıp gönderiyor. O faideleri onlara gaye-i vücûd yapıyor. Meselâ: Yağmur geliyor. Yağmuru zâhiren intaç eden esbâb; hayvânâtı düşünüp onlara acıyıp merhamet etmekten ne kadar uzak olduğu ma’lûmdur. Demek hayvânâtı halkeden ve rızıklarını taahhüd eden bir Hâlık-ı Rahîm’in hikmetiyle imdâda gönderiliyor. Hatta yağmura “Rahmet” deniliyor. Çünkü çok âsâr-ı rahmet ve faideleri tazammun ettiğinden, güya yağmur şeklinde rahmet tecessüm etmiş, takattur etmiş; katre katre geliyor.
Hem bütün mahlûkatın yüzüne tebessüm eden bütün zînetli nebâtât ve hayvânâttaki tezyînat ve gösterişler, bilbedâhe perde-i gayb arkasında bu süslü ve güzel san’atlar ile kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve bildirmek istiyen bir Zât-ı Zülcelâl’in vücûb-u vücûduna ve vahdetine delâlet ederler. Demek eşyadaki süslü vaziyetler, gösterişli keyfiyetler, tanıttırmak ve sevdirmek sıfatlarına katiyyen delâlet eder. Sevdirmek ve tanıttırmak sıfatları ise, bilbedâhe Vedûd, Ma’rûf bir Sâni-i Kadîrin vücûb-u vücûduna ve vahdetine şehâdet eder.