Siracınnûr | Denizli Müdafaanamesi | 203
(180-248)

Yalnız ba’zı zâlim ve insafsız me’murlar, bana dünyaya bakacak iki üç risâleleri yazdırdılar. Sonra ba’zı zâtlar, âhirzaman hâdisatını haber veren, müteşabih hadîsleri sual etmek münâsebetiyle, o eski risâlenin aslını tanzim ettim. Risâle-i Nur’un Beşinci Şuâ’ı nâmını aldı.

Risâle-i Nur’un numaraları te’lif tertibiyle değil. Meselâ Otuz Üçüncü Mektup, Birinci Mektuptan daha evvel te’lif edilmiş. Ve bu Beşinci Şuâ’nın aslı gibi, Risâle-i Nur’un bir kısım eczaları, Risâle-i Nurdan evvel te’lif edilmiş. Her ne ise...

Bu makamda bir müddei umûmînin, Mustafa Kemâl’e dostluğu taassubiyle, kanunsuz ve lüzumsuz ve yanlış i’tirâz ve sualleri, beni bu saded harici îzahatı vermeğe mecbûr eyledi.

Ben onun adliye kanunu nâmına, tamamen şahsî ve kanunsuz bir sözünü misâl olarak beyân ederim.

O dedi: “Beşinci Şuâ’da sen hiç kalben nedamet etmedin mi ki, onu rakıdan ve şaraptan su tulumbası gibi ta’birler ile tezyif etmişsin.”

Ben, bu bütün bütün ma’nasız ve yanlış dostluk taassubuna mukabil derim:

Kahraman ordunun zaferi ve şerefi ona verilmez. Yalnız bir hissesi olabilir. Nasıl ki, ordunun bütün ganimeti, malları, erzakları bir kumandana verilse zulümdür. Dehşetli bir haksızlıktır. Evet nasıl, o insafsız o çok kusurlu adamı sevmemekle beni itham etti. Âdeta vatan haini yaptı. Ben de, onu orduyu sevmemekle itham ediyorum. Çünkü bütün şerefi ve ma’nevî ganimeti o dostuna verip, orduyu şerefsiz bırakıyor. Hakîkat ise, müsbet şeyler haseneler, iyilikler, cemâate, orduya tevzi’ edilir. Ve menfî tahribat ve kusurlar başa verilir. Çünkü bir şeyin vücûdu, bütün şerâitin ve erkânının vücûduyla olur ki; kumandan yalnız bir şarttır. Ve o şeyin ademi ve bozulması ise, bir şartın ademiyle ve bir rüknün bozulmasıyla mahvolur, bozulur. O fenalık başa, reise verilebilir.

İyilikler, haseneler ekseriyetle müsbet ve vücûdîdir. Başlar sâhip çıkamazlar. Fenalıklar ve kusurlar ademîdir ve tahribidir. Reisler mes’ul olurlar. Hak ve hakîkat böyle iken, nasılki bir aşiret fütûhat yapsa, aferin Hasan Ağa, eğer mağlûp olsa tuh diye aşiret tezyif edilir. Bütün bütün hakîkatın aksine hükmedilir.

Ses Yok