Siracınnûr | Denizli Müdafaanamesi | 202
(180-248)

Dedim: Bir acîp şahıs, bu milletin başına geçer ve sabah kalkar, başına şapka giyer ve giydirir. Bu cevaptan bunu sordular: “Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?” Dedim: şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat baştaki hakîki îman şapkayı da secdeye getirecek, müslüman edecek, İnşâallah.

Sonra dediler; aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek, bu hâdise ile süfyan olduğu bilinecek. Ben de cevaben dedim: Bir darb-ı mesel var ki; çok israflı adamın eli deliktir, yâni elinde mal durmuyor, akıyor, zâyi olur deniliyor. İşte o dehşetli adam, bir su olan rakıya müptelâ ve onunla hasta olacak, ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak.

Sonra birisi sordu ki: O süfyan öldüğü zaman, İstanbul’da dikilitaşta, şeytan bütün dünyaya bağıracak ve işittirecek ki “filân öldü” Ben o vakit dedim: Telgrafla haber verilecek. Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Dârü’l-hikmette iken dedim: şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek.

Sonra sedd-i zülkarneyn ve ye’cüc ve me’cüc ve dâbbetü’l-arz ve deccal ve nüzul-ü İsâ Aleyhisselâm hakkında sualler sorulmuştu. Ben de cevap vermiştim. Hatta eski risâlelerimde onlar kısmen yazılmışlar.

Bir zaman sonra Mustafa Kemâl’in, iki def’a şifre ile ve onun eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla, beni Ankara’ya taltif için neşr edilen Hutuvât-ı Sitte’ye mükâfeten celb etti, gittim.

Şeyh Sünûsî kürdçe lîsanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla, vilâyât-ı şarkiyeye vâiz-i umûmî, hem meb’us, hem Diyânet Riyaseti Dâiresinde Dârü’l-Hikmet âzalarıyla beraber, eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medresetü’z-zehra ve Şark Dârü’l-Fûnununa, Sultan Reşadın verdiği on dokuz bin altın lirayı, yüzelli bin banknota iblağ ederek, iki yüz meb’us içinde, yüz altmış üç meb’usun imzasıyla kabul edildiği halde ben Beşinci Şuâ aslının verdiği haberin bir kısmını orada, o adamda gördüm. Mecbûriyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım ve “Bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez.” diye dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimâîyeyi terk edip, yalnız îmanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim.

Ses Yok