İşte bu nümûnelerine kıyasen, ne kadar hilâf-ı adâlet bir muamele olduğunu inşallah insaflı ve adâletli olan Denizli müddei umûmîsi ve mahkemesi göstererek, o zabıtnâmelerin evhamlarına ehemmiyet vermeyecekler.
Hem en acibi budur ki; başka mahkemenin müddei umûmîsi benden sordu: “Mahrem Beşinci Şuâ’da demişsin; “Ordu dizginini, o dehşetli şahsın elinden kurtaracak.” Muradın orduyu hükümete karşı itaatsizliğe sevk etmektir.” Ben de dedim: Maksadım o kumandan ya ölecek veya tebdîl edilecek, ordu onun tahakkümünden kurtulacak demektir.
Acaba; Hem gâyet mahrem, sekiz senede yalnız iki def’a elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem âhir zamana âid bir hadîsin ma’nasını, küllî bir sûrette beyân eden, hem aslı eskide te’lif edilen bir risâle, hem bir tek nefer görmediği halde, nasıl sebeb-i itham olur. Maatteesüf o insafsızların o acip ithamı, iddianemeye girmiş.
Hem en garibi şudur ki; bir yerde demişim: “Cenâb-ı Hakk’ın büyük ni’metleri olan tayyare, şimendifer ve radyoyu büyük şükür ile mukabele lâzımken, beşer şükür etmedi. Tayyareler ile başlarına bombalar yağdı. Ve radyo, öyle büyük bir ni’met-i İlâhîyedir ki; ona mukabil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir külli hâfızu’l-Kur’ân olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kur’ân’ı dinlettirsin.
Ve Yirminci Sözde, Kur’ânın medeniyet hârikalarından gaybî haber verdiğini beyân ederken, bir âyetin işâreti olarak, “kâfirler şimendifer ile âlem-i İslâmı mağlûb ederler” demişim. İslâmı bu hârikalara teşvik ettiğim halde, bir sebeb-i itham olarak, şimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ı hâzıra aleyhindedir diye, iddianâmenin âhirinde, beni evvelki müddei umûmînin garazlarına binâen, itham eder.
Hem hiç bir münâsebeti olmadığı halde bir adam Risâle-i Nur’un ikinci bir ismi olan Risâlet-ün Nur tâbirinden “Kur’ân’ın nûrundan bir risâlettir bir ilhâmdır” demiş. İddianâmede, başka yerin verdikleri yanlış ma’na ile, güya “Risâle-i Nur bir resûldür” diye benim için bir sebeb-i itham tutulmuş.
Hem müdafaatımda yirmi yerde, kat’i bir sûrette hüccetler ile isbat etmişiz ki; bütün dünyaya karşı da olsa, din ve Kur’ân ve Risâle-i Nur’u âlet edemeyiz ve edilmez.