Ankara ehl-i vukufun ittifakıyla, bizi şimdiye kadar suçlu vehmini veren” emniyeti ihlâl, cem’iyyet kurmak, tarikat gütmek, hükümete ve siyasete ilişmek” maddelerinden tebrie etmeleri ve ma’sûmiyetimize karar vermeleri insaflarını ve hak-perestliklerini gösterdiklerinden, onların az zamanda, beş sandık, iki çuval kitap ve mektup ve evrakın tetkikinde aleyhimizde toplanan çok evham ve ağır şerâit içinde benim şahsımın aleyhindeki ba’zı tenkidleri, beni müteessir etmiyor. Bilakis kalben memnun oluyorum. Çünkü; bilmediğim düşünmediğim ve ba’zı kusurlarımla Risâle-i Nur’a ve îman hizmetine zarar olan bir kısım şeyleri öğrendim. Fakat evvelce takdim edilen teşekkürnâmede, kısmen îzah ettiğimiz gibi, şimdi raporu gördüğümden sonra, sekiz dokuz yerde acelelik sebebiyle sehivler ve iltibaslar ve anlamamazlıklar ve yanlışlıklar düşmüş. Ben bu zâtları tenkit değil, belki onların bu mes’elede kazanacakları hayrat ve hesenatlarına yardım fikriyle, o sehivlerin sahihini beyân edeceğiz.
Birincisi: Onlar ittifakla, yüzde doksan risâleler, gâyet takdir ile beraber derler: Bunlarda müellif hem samimi, hem hasbi, hem ilim ve hakîkat ve din esaslarından ayrılmamıştır. Bu doksan kitapta, dîni âlet etmek veya cem’iyyet teşkil etmek ile emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığı sarihtir.
Ve şâkirdleri birbiriyle ve Said ile muhabere mektupları da bu nevdendir deyip, muhakkikâne karar verdikleri, bir de şahsımın bir kusurunu böyle beyân için diyorlar: Said ba’zan bu âyetin yüz hikmetinden beşi beyân olunacak der ve bu ise ilmî vakarına yakışmaz.
Hem ba’zan “Bu risâle dört buçuk saatte yazıldı “ der. Ve bu söz ise: kendini medhe ve muhatabını hayrete düşürmek mâhiyetinde bir küçüklüktür.
Elcevap: Ben kusuru ve küçüklüğü nefsime memnuniyetle kabul etmekle beraber derim: Bu çeşit sözlerimin sebebi, kendimi beğendirmek değil, hâşâ, belki “Risâle-i Nur, Kur’ân’ın bütün nükte ve hikmetlerini ihâta edemez. Ancak yüzde dördünü-beşini beyân edebilir, diye Kur’ânın vüs’ât-i ma’nadaki i’caz-ı ma’nevîsine ihtâr ve işârettir.