“Neden bizim hükümet galib tarafını tutmadı, ta ki Arabistanı, Hindistanı, Afrikayı kurtarsın” Bana o rüya gibi vakıada cevap verdiler ki: “Senin eskiden verdiğin cevabın sana cevaptır.” “Yâni eğer galib tarafı tutulsa idi, şimdi Avrupaya pek yakın olan bu civarda, kolayca tatbik edilen yeni îcadlar, Haremeyn-i Şerifeyn gibi yerlerde dahi, müşkilatlar içinde tatbika çalışmak ihtimaline binâen, Kader-i İlâhî mağlubiyetimize fetva verdiği gibi, galip tarafını tutturmadı.” diye gâyet müteessirâne yazıldığı halde, zararımıza, mağlubiyetimize bir rıza gösterir gibi bir ibare zan edilmiş.
Bir de cifir ve ebced hesapları, değil yalnız Muhyiddin-i Arab gibi dahi muhakkiklerin, belki ekser edibler ve ulemâların, husûsan ehl-i keşfin mabeyninde câri, bir medâr-ı istihrac-ı esrardır.
Kur’ân-ı Azimüşşanın sûreleri başındaki mukattaât-ı hurufun, bu hesap ile münâsebeti bulunduğunu, bu Hadîs-i Şerif isbat ediyor:
Bir zaman yahudi ulemâsından bir kısmı, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma demişler: “Senin ümmetin müddeti azdır ki işâret ediyor.” Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki;”
gibi daha çok var.” onlar bu cevaptan sonra susmuşlar.
Demek işârât-ı Kur’âniyenin cifir ile münâsebeti var. Mâdem Kur’ân’ın işârâtı çok tarzlarda, çok cihetlerle oluyor ve var ve muhakkaktır ve belağat noktasında işârâtıyla çok hakaiki ve ahkâmı ifade ediyor. Hadsiz tefsirler ve muhtelif on iki mezheb, onun işârâtını nazara almışlar.
Elbette muntazam kâideleri bulunan ve riyazi hesap nev’inde işârâtı ile gaybî haberleri, onun i’cazının yüksek makamına yakışır. Ve Risâle-i Nur’un mahrem cüzleri, o işârâtı kaydetmesiyle, hem Kur’âna hizmet, hem Risâle-i Nur Kur’ânın bir hakîkatı ve ma’nevî bir mu’cizesi olduğunu isbat etmek cihetiyle, ehl-i vukufun takdirine layıkdır.
Hem, bir da’vaya, bin emâre hükmünde, bin işâret bulunsa, o da’va sarahat-ı kat’iye derecesinde sübut bulduğu cihetinde, o istihraclara Risâle-i Nur’un verdiği ehemmiyet, ihtilâl-i ruhî değil, belki tam bir inkişâfât-ı ruhiye eseri olabilir.