Siracınnûr | Denizli Müdafaanamesi | 232
(180-248)

Fakat bu kadar var ki, onların tasdikiyle de, gâyet vâkıfane ilmi eserler ki, yüz yirmi yedi risâledir. Bunları en meşhur ulemâlar ve âkiller hayretler ve takdirler ile karşılıyorlar. Değil bir meczub, belki en meşhur muhakkik ulemâlar, fikren o dereceye yetişemiyorlar.

Demek ne benim ve ne de başkasının değil, belki Kur’ân-ı Azimuşşanın hakîkatlarıdırlar. Biz de kaleme almışız. Fakat şahsım hakkındaki cezbe ve ihtilâl-i ruhiyi, bu noktadan kabul ediyorum. Çünkü ben şimdiki insanların çoklarını divâne görüyorum. Benim aklım, onların akıllarının cinsinden değildir. Ya ben divâneyim, ya onlar divânedirler. Elbette onlar çokluk olmasından cinnet-i muvakkata ve ara sıra meczubiyet, benim hakkım oluyor.

Bununla beraber, yüksek ehl-i vukufun insaflı raporları gelinceye kadar, bizim medâr-ı ittihamımız olan, hissiyat-ı dîniyyeyi âlet edip, emniyet-i dâhiliyeyi ihlâl etmek teşviki ve cem’iyyet kurmak ve tarikat gütmek esaslarını red ettikleri ve risâlelerde ve mektuplarda buna dâir hiçbir emâre bulunmadığına, müttefikan karar vermeleri, cumhuriyet hükümetinin adliyesinin bu ilmî hey’etinin, dünyaca yüksek kıymetlerini ve hakîkatı hiçbir şeye feda etmediklerini gösterdiğinden, ruh-u canımızla onlara hem teşekkür, hem duâ ediyoruz.

Raporun birkaç cümlelerine bir küçük îzahtır:

Meşihat ve adliyenin yanması münâsebetiyle, bir sözüme yanlış ma’na verilmiş. Şöyle ki; bundan on dokuz sene evvel, haksız bir sûrette İstanbul’a menfi olarak perîşan bir sûrette gönderildiğim vakit, bir zaman meşihattaki Dârü’l-Hikmette bulunduğumdan meşihatı sordum, ne haldedir? Dediler: “Büyük kızların lisesi olmuş.” Ben de hiddet ettim. Bir bedduâ ettim. Hem dedim: “Yâ Rabbi meşihatı kurtar.” O gece kısmen yandı.

Ben de o münâsebetle dedim; ba’zan ateş temizlik yapıyor. Bu fakîr millete beş milyon zarar veren adliyenin yanması da, belki inşâallah bir temizliktir. O zarar telâfi edilir, dediğim halde, zararımıza bir rıza ma’nası verilmiş. Hem bundan otuz sene evvel, matbû lemaât nâmındaki eserimde, ma’nevî bir meclis-i ruhânide, rüya gibi bir vakıada, ruhâniler benden sual sormuşlar. Ben de cevap vermiştim.

Ezcümle “Eski harb-i umûmîde mağlubiyetinizin hikmeti nedir?” Ben de bir cevap vermişim. Yirmi sene o hadiseden sonra, aynen öyle bir halde ben soruyorum:

Ses Yok