Birincisi: Tahliyeniz uzamamak için ben, Ankara’ya birşey gönderip müracaat etmeyecektim. Fakat mahkeme, mahrem ve gayr-i mahrem risâleleri ve eski ve yeni mektubları karıştırarak Ankara’ya gönderdiğinden, mecbûriyetle, buradaki ehl-i vukuf gibi mahrem risâleleri esas ederek oradaki ehl-i vukuf aleyhimize hükmetmemek için mahremlere, hususan “Beşinci Şuâ”ın Süfyan ve İslâm Deccalı hakkında gâyet kuvvetli cevab veren “Müdâfaat Risâlesi”ni ve felsefe-i tabiiyenin verdiği küfr-ü mağrurâneyi ve îman aleyhinde cür’etkârâne tecavüzünü kıran “Meyve Risâlesi”ni o makamata göndermek zarurî ve lâzım idi.
İkinci Nokta: Aziz kardeşlerim! Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken, benim elime aynı mektubu verdiler. “İkinci Nokta”ya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum, dikkat ediniz. Eğer bu fikrin fâidesiz avukatınız tarafından tervici varsa, her halde mahkûmiyetimize tarafdar olanların bir tedbiridir ki; Ankara’daki ehl-i vukuf buradaki ehl-i vukuf gibi, neşrolunmayan mahrem ve hususan “Beşinci Şuâ” risâlelerini esas edip, bütün Risâle-i Nur’a teşmil edip müsâdere etmek ve “Beşinci Şuâ”ın mes’elelerini, Risâle-i Nur’u okuyan bütün biçâre talebelerin dersleridir diye, onları benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plândır. Beni konuşmaktan men’etmeleri ve yazdıklarımı müsâdere ile Ankara’ya göndermemek fikriyle müdür ve müddeiumûmî muavini müşkilât vermeleri kuvvetli bir emâredir ki; müdâfaatın cerhedilmez cevabları yetişmeden Ankara aleyhimize hüküm vermek içindir.
Üçüncü Nokta: Zâten mes’eleyi uzatacak ehemmiyetli kitabları ve evrakları ve müdâfaaları dahi Ankara’ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve îzahlı iki müdâfaanâmem gitse, belki mes’eleyi çabuk halleder, mes’ele uzanmaz, ta’cil eder, çabuk âile sâhibleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil, belki hakâik-i îmaniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdâfââ etmek için, en müsaid bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır.