Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 362
(323-383)

Dördüncü Nokta: Risâle-i Nur beraat etmezse ve benim müdâfaatım nazara alınmazsa, faidesiz, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak. Vahdet-i mes’ele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız; yalnız münâsebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gâyet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür’etkâr talebelerin ifşaatını zabteden ve bil’iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi isti’mal eden, hatta aleyhimize Şeyh Abdülhakîm’i sevkettikleri halde, onu ve Şeyh Abdülbâki’yi ve bana arasıra itiraz eden Şeyh Süleyman’ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanaat-ı vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eskişehir’de dahi etmedi.

Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir’de tecrübe ile kat’i anladık ki: Biz, vahdet-i mes’ele cihetiyle tam bir tesânüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyâde güvendiğim ve itimad ettiğim, sizlerdiniz. Ba’zı hâtırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul’dan gelen kâmil ve sıddık hocalar ve Kastamonu Vilayetinde fevkalâde sadakat gösteren zâtları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdâfaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azâb içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdâfaatım tâ Ankara’ya gitse ve medâr-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını vermek ihtimalini; hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman’ı nefyeden ve Yeşil Şemsi’yi tahliyeden sonra, burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i diniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve sûretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara tarafdarlıklarını göstermemesiyle beraber,

Ses Yok