Sayın bakan!. Napolyon’un dediği gibi “Bana te’vili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla î’dam edeyim.” Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, te’villerle cürüm ve suç teşkil etmesin. Bilhassa benim gibi yetmişbeş yaşına varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş, sırf âhiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları tedkikle altında cürüm aramak insafsızlıktır. Başka birşey değildir. Binâenaleyh, bu yüzotuz risâlemden hiç birisinde dünya işini alâkalandıran bir maksad yoktur. Hepsi Kur’ân nurundan iktibas edilen âhiret ve îmana taallûk eder. Ne siyasî ve ne de dünyevî hiç bir gaye ve maksad yoktur. Nitekim hangi mahkeme işe başlamış ise, aynı kanaatle beraat kararını vermiştir. Binâenaleyh, lüzumsuz mahkemeleri işgal etmek ve ma’sûm îman sâhiblerini işlerinden güçlerinden alıkoymak, vatan ve millet nâmına yazıktır. Eski Said bütün hayatını vatan ve milletin saadeti uğrunda sarfetmişken, bütün bütün dünyadan el çekmiş, yetmişbeş yaşına gelmiş Yeni Said, nasıl olur da siyasetle iştigal eder. Buna tamamen siz de kanisiniz.
Birtek gayem vardır:
O da; mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın îman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri îmansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcûdiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve müslümanları îmana dâvet ediyorum. Bu îmansız kitleye karşı mücâdele ediyorum. Bu mücâhedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun! Bu îman düşmanlarına karşı mücâhede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız.
El birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin îmanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.
Mevkuf
Said Nursî