Makam-ı iddia, iddianâmesinde biri küllî, diğeri husûsi olarak iki cihetle beni itham ediyorlar. Küllî ithamı, Risâle-i Nur’a hizmetim ve Üstadımın mevhum suçuna iştirâkimdir.
Husûsi itham ise: Gâyet cüz’î ve ehemmiyetsiz ve hakîkatte hiç bir suç teşkil etmeyen inziva ile geçen hayatıma ve hususat-ı şahsiyeme ait hallerdir. İddia makamının Risâle-i Nur’a hizmetimden dolayı Üstadımın mevhum suçuna beni iştirak ettirmesine mukabil derim ki:
Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risâle-i Nur’la âlem-i İslâm’a husûsan bu vatana ve bu millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canımla iştirâk ediyorum. Ve beni bu hizmet-i îmaniyede muvaffak eden Cenâb-ı Hakk’a âhir ömrüme kadar şükredeceğim.
Muhterem Hey’et-i Hâkime!
Nurlara hizmetimde gördüğümüz muvaffakıyetin kat’i bir delili şudur:
Benim Kur’ân hattım pek noksan iken, hârika bir tarzda ihtiyar ve iktidarımın pek fevkinde, gâyet emsâlsiz ve gâyet mükemmel bir sûrette üç Kur’ânı yazmaklığımdır. Birisi, elinizdedir.
İkinci Delili: Bu vatana ve bu millete ve dine ve hüsn-ü ahlâka yirmi seneden beri pek büyük menfaatleri tahakkuk eden bu Nur eserlerinden altı yüze yakın nüshalarını yazmaklığımda muvaffakıyetimdir.
Hatta bir ay gibi kısa bir zamanda on dört risâleyi yazmağa muvaffak olduğumu arkadaşlarım biliyorlar. Makam-ı iddianın, Üstadımın kudsî hizmetinde benim için suç tevehhüm ettiği noktaları ayrıca müdâfaa etmeği zaid buluyorum. Üstâdımın yazdığı itiraznâme ve tetimmesini bütün kuvvetimle tasdik edip; onları kendi itiraznâmem olarak yüksek mahkemenize takdim ediyorum.