Şualar | OnDördüncü Şuâ | 496
(384-508)

İşte biz Bediüzzaman’a ve eserlerine bu gözle bakıyoruz. Acaba mumaileyhe sırf îmanımızdan neş’et eden bu bağlılığımız ve Kur’ânın ve beyânat-ı Muhammediye’nin (A.S.M.) küfr ve ahlâk hakkındaki şiddetli tevbih ve tezyiflerine bu îmanımız dolayısiyle iştirâkimiz, bizi levs-i fâni addedilen siyasetçi mi yaptı? Yoksa yirmi beş seneden beri din hakîkatlarını öğrenemeyen ve helâk-i mutlaka giden soyumuzun bir kısım evlâdlarına; onları helâk-i ebedîden kurtarmak için, Allah ve Resulünden, hakîkat ve Kur’ândan haber vermek, onların temiz ruhlarını ma’sûm vicdanlarını ıslah etmeğe hiç ifsad denilir mi?

Sayın Hâkimler!

Biz asla siyasetçi değiliz. Biz siyaseti, bizim gibi siyaset ehli olmayana binbir çeşit vebâller, tehlikeler ve mes’uliyetler taşıyan bir meslek biliriz. Fâni zevahire de zaten kıymet vermeyiz. Dünyaya ancak rıza-yı İlâhîye bizi götüren hayırlı vechesiyle bakıyoruz. Bu itibarla siyaset peşinde koşmayı ve devlet mefhumu ile mübareze ithamını şiddetle reddediyoruz. Eğer böyle bir kasd olaydı, yirmi beş seneden beri ednâ bir tezahür olurdu. Evet bizim menfî bir cebhemiz, ahlâksızlığa ve îmansızlığa müteveccih bir takbih tarafımız var. Bu sırf îmandan ve Kur’ânın bu mevzular üzerindeki şiddet-i beyân ve azamet-i tevbihine -bizzarure- iştirâkimizden ileri geliyor. Eğer bu esbâb-ı mûcibe, samimiyetin ve ihlâsın, hakîkat ve safvetin bu tarz-ı beyânı size kanaat vermediyse; bize ne şekil isterseniz ceza veriniz. Lâkin unutmayınız ki; bugün altı yüz milyon insanın mensubiyetini taşıdığı Hazret-i İsa (A.S.) zamanının idarecileri tarafından sırf insanlığın saadeti için kalbi çarptığı ve emanet-i tebliği hâmil bulunduğu sebeblerle “âdi bir hırsız gibi” idâma mahkûm edilmişti.

Biz hür söylediğimizden dolayı ma’rûz kalacağımız bu mahkûmiyeti iftiharla karşılayacağız. Ve sadece


nidâsıyla dergâh-ı Kadî-ül Hâcat’a el açacağız.


Afyon Cezaevinde mevkuf
Ortaklar Bucağı’ndan
Ahmed Feyzi Kul


* * *
Ses Yok