Şualar | OnDördüncü Şuâ | 493
(384-508)

Yegâne alâkamız, hükümet-i cumhuriyenin kanunları müvacehesinde en çetin imtihanlarda, en yüksek ehl-i vukuf hey’etler tarafından îcab eden hürmeti görmüş ve salâhiyetdâr mahkemelerde beraat kazanmış Risâle-i Nur’lardır. Bu ise, vatana ve millete ihânet değil; doğrudan doğruya vatana ve millete nâfi ilim uğrunda bir çalışmaktır. Bunun haricinde ne bir siyasî maksat ve ne de başka bir garaz yoktur. Binâenaleyh bu hususta da ma’sûmiyet ve samimiyetimiz meydanda olmakla, Denizli mahkemesinde olduğu gibi yüksek mahkeme-i âdilenizden adâletin tecellisiyle beraatimi taleb ediyorum.


Afyon Cezaevinde mevkuf Kastamonu’lu
Mehmed Feyzi Pamukçu


* * *

[Ahmed Feyzi’nin müdâfaasıdır]

Afyon Ağır Ceza Mahkemesine

Sayın Hâkimler! Bir din âlimi ile görüşmek, onun din hakîkatlerine ait kitablarını okumak ve yazmak ve din arkadaşlarının imdâdına koşmak üzere dinine ve Kur’ânına ve Peygamberine (A.S.M.) hizmet etmek bir mü’minin vazifesi ve hakkı değil midir!. Bizi bu hizmet-i diniyeden men’eden bir kanun maddesi var mıdır? Ba’zı cihetlerin zamanımızdaki küfrî ve gayr-ı ahlâkî cereyanları tenkid etmesi bir suç mu teşkil ediyor? Biz ne siyasetle, ne idare ile asla alâkası olmayan yalnız dindar, sâf halk kitlesiyiz. Bir insana hüsn-ü zan etmek ve kıymet vermek herkesin şahsî bir kanaatıdır. Biz Bediüzzaman’ı zamanımızın en yüksek din âlimi biliyoruz. Din hakîkatlerini asla dalkavukluk yapmadan beyân ve ifade eden bir hakîkat adamı biliyoruz. Mücahid adını vermekliğimiz, memleketimizi tehdid eden ahlâksızlık ve îmansızlık cereyanlarına karşı Kur’ânın sarsılmaz hakîkatlarına dayanarak giriştiği müdâfaa ve hizmet-i diniyesinden dolayıdır. Din ve vicdan hürriyetinin hükümran olduğu bir memlekette vicdanî kanaatlerimizden mes’ul olamayız. Bundan dolayı kimseye hesab vermeğe mecbûr değiliz.

Ses Yok