Şualar | OnDördüncü Şuâ | 494
(384-508)

Âhirzamanda hadîsin haber verdiği şahısların mes’elesine gelince: Bu mevzuları biz kendimiz uydurmadık. Bunların aslı dinde mevcûttur. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ba’zı hadîslerle ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) ömrünün bin beş yüz seneyi pek geçmeyeceğini söylüyor. O zamana kadar da ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) ve dünyanın hayatında mühim te’sir yapacak büyük tarih hâdiselerini, “Kıyâmet alâmetleri” diye haber veriyor. Bunların şerri üzerine ümmet-i İslâmiyenin nazar-ı dikkatini celbediyor. Gaflet ve cehaletle bu şerlere dûçar olanların ebedî şekavet ve helâket ile karşılaşacaklarını söylüyorlar. Bunlara dâir sayısız dinî bürhanlar mevcûddur. Bizler; Allah’a ve Resûlüne ve Kur’âna inanmışız. Şimdi bu îmanın ve peygamberin sıdkına olan bu itikadın neticesi olarak kendimizi helâk-i ebedîden kurtarmak için çalışmayalım mı? Etrafımızda olup bitenleri görmeyelim mi? “Acaba bu tehlikeli zaman gelmiş midir? Sakın bu tehlikelere düşen nesil biz olmayalım!” diye bunları mevcûd dinî hakîkatlara tatbik cihetlerini göstermeyelim mi?.. Biz de, önümüzdeki müsbet delilleri ve vücûd-u İlâhîye bizi sevkeden hakâik-i müberhene ve ilmiyeyi görmeyerek, sırf Avrupa dinsizliğini en büyük lâzıme-i medeniyet ve şiar-ı irfan addile dinimizi terketsek, acaba helâk-i ebedîden bizi kim kurtaracak? Bunu düşünmeyelim mi?.. Bu zihniyette olan, Kur’ân’dan ve onun hakâikından üstün bir şey tanımayan bir insan, sırf fâni cezalar korkusuyla kendini ebedî helâke atar mı?.. Yahut fâni ba’zı kıymetlere değer verir mi? Allah ve Resûlüne ve dînine hizmet vazifesinden vazgeçer mi? İşte bizi Bediüzzaman’a bağlayan hakîki âmiller bunlardır. Başka bir menba-i dinî var mı ki, biz ruhumuzun bu ezelî ihtiyaçlarını onunla teskin edelim?

Sayın Savcı, bize kütübhâneleri dolduran binlerce Arabça ve bugünün ruhuna tercüman olamayan kitabları tavsiye ediyor. Sayın Savcı ve onun gibi düşünenler, Risâle-i Nur nâmı altındaki külliyat-ı ilmiyeyi ve hazine-i hürriyeti ve hakîkat-ı âliyeyi beğenmeyebilirler, tenkid de edebilirler. Bu kendilerinin bileceği bir iştir. Bizim şu veya bu esere rağbet etmemize ve ona kıymet vermemize karışamazlar.

Ses Yok