Lemalar | Onbirinci Lema | 55
(49-61)

Meselâ: “Gaffar” ismi, günahların vücûdunu ve “Settar” ismi, kusuratın bulunmasını iktiza ettikleri gibi; “Cemîl” ismi de, çirkinliği görmek istemez. “Latif, Kerîm, Hakîm, Rahîm” gibi Esmâ-i Cemâliye ve Kemâliye, mevcûdâtın güzel bir sûrette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler. Ve o Esmâ-i Cemâliye ve Kemâliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcûdâtın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek isterler.

İşte Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâbın işâretidir ve düstûrlarıdır ve numûneleridir.

SEKİZİNCİ NÜKTE: dan evvelki olan ilâ âhir.. Âyeti, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve nihayet re’fetini gösterdikten sonra, şu Âyetiyle der ki: “Ey insanlar! Ey müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve ma’nevî yaralarınız için kemâl-i şefkatle getirdiği ahkâm ve sünnet-i Seniyyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın bedihî şefkatini inkâr etmek ve göz ile görünen re’fetini ittiham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz! Ve ey şefkatli Resul ve ey re’fetli Nebi! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re’fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip dinlemeseler, merak etme! Semavât ve Arzın cünûdu taht-ı emrinde olan, Arş-ı Azîm-i Muhitin tahtında Saltanat-ı Rubûbiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl sana kâfidir. Hakîki mutî taifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara kabul ettirir!” Evet Şerîat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes’ele yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmasın. Bu fakîr, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu da’vanın isbatına da hazırım.Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nuriye, Sünnet-i Ahmediyenin ve Şerîat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mes’eleleri, ne kadar hikmetli ve hakîkatlı olduğuna yetmiş seksen şâhid-i sâdık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dâir iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle o hikmetleri bitiremeyecek. Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesâil-i şerîatla sünnet-i Seniyye düstûrları, emrâz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, husûsan emrâz-ı içtimâîyede gâyet nâfi birer devâdır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli mes’eleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece Risâlelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum.

Ses Yok