Lemalar | Onbirinci Lema | 59
(49-61)

Üçüncü Nokta: Cenâb-ı Hakk’ın hadsiz merhameti olduğu gibi, hadsiz bir muhabbeti de vardır. Bütün kâinattaki masnûatın mehâsini ile ve süslendirmesiyle kendini hadsiz bir sûrette sevdirdiği gibi; masnûatını, husûsan sevdirmesine sevmek ile mukabele eden zîşuur mahlukatı sever. Cennetin bütün letâif ve mehâsini ve lezâizi ve niamatı, bir cilve-i rahmeti olan bir Zâtın nazar-ı muhabbetini kendine celbe çalışmak, ne kadar mühim ve âli bir maksad olduğu bilbedahe anlaşılır. Mâdem nass-ı kelâmıyla; onun muhabbetine, yalnız ittiba-ı Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.) ile mazhar olunur. Elbette ittiba-ı Sünnet-i Ahmediye (A.S.M.), en büyük bir maksad-ı insanî ve en mühim bir vazife-i beşeriye olduğu tahakkuk eder.

ON BİRİNCİ NÜKTE: “Üç Mes’ele”dir.

Birinci Mes’ele: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef’ali, ahvâlidir. Bu üç kısım dahi, üç kısımdır: Ferâiz, nevâfil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecbûriyet var; terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile yine ehl-i îman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azim sevablar var; ve tağyir ve tebdili bid’a ve dalâlettir ve büyük hatadır. Âdât-ı Seniyyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev’iye ve içtimâîye i’tibâriyle onu taklid ve ittiba etmek, gâyet müstahsendir. Çünkü: Herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye bulunduğu gibi, mutâbaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibâdet hükmüne geçer. Evet, mâdem dost ve düşmanın ittifakiyle, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve mâdem bil’ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve mâdem binler mu’cizatın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemâlâtının şehâdetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîm’in hakâikının tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve mâdem semere-i ittibaiyle milyonlar ehl-i kemâl, merâtib-i kemâlâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel nümûnelerdir ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstûr ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-ı Sünnette hissesi ziyâde ola. Sünnete ittiba etmeyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinâyet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir.

İkinci Mes’ele: Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîm’de:

Ses Yok