Meselâ: Herbir çiçekte, herbir meyvede bir mîzan var. Ve o mîzan, bir intizam içinde.. ve o intizam, tazelenen bir tanzim ve tevzin içinde.. ve o tevzin ve tanzim, bir zînet ve san’at içinde.. ve o zînet ve san’at, ma’nidar kokular ve hikmetli tatlar içinde bulunduğundan; herbir çiçek, o ağacın çiçekleri adedince Hakem-i Zülcelâl’e işâretler ediyor. Ve bu bir kelime olan bu ağaçta, bir harf hükmünde olan bir meyvede bulunan bir çekirdek noktası, bütün ağacın fihristesini, proğramını taşıyan küçük bir sandukçadır. Ve hâkezâ.. buna kıyasen kâinat kitabının bütün satırları, sahifeleri böyle İsm-i Hakem ve Hakîm’in cilvesiyle yalnız herbir sahifesi değil, belki herbir satırı ve herbir kelimesi ve herbir harfi ve herbir noktası, birer mu’cize hükmüne getirilmiştir ki; bütün esbâb toplansa, bir noktasının nazirini getiremezler, muaraza edemezler. Evet, bu Kur’ân-ı Azîm-i Kâinat’ın herbir âyet-i tekviniyesi, o âyetin noktaları ve hurufu adedince mu’cizeler gösterdiklerinden, elbette serseri tesadüf, kör kuvvet, gayesiz, mîzansız, şuursuz tabiat hiçbir cihetle o hakîmane, basîrane olan has mîzana ve gâyet ince intizama karışamazlar. Eğer karışsaydılar, elbette karışık eseri görünecekti. Halbuki hiçbir cihette intizamsızlık müşahede olunmuyor.
Ü ç ü n c ü N ü k t e ’ n i n İ k i n c i N o k t a s ı : “İki Mes’ele”dir.
Birinci Mes’ele: Onuncu Söz’de beyân edildiği gibi.. nihayet kemâlde bir cemâl ve nihayet cemâlde bir kemâl, elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi; en esaslı bir kaidedir. İşte bu esaslı düstûr-u umûmîye binâendir ki; bu kitâb-ı kebîr-i kâinatın Nakkaş-ı Ezelî’si, bu kâinatla ve bu kâinatın herbir sahifesiyle ve herbir satıriyle, hatta harfleri ve noktalariyle kendini tanıttırmak... ve kemâlâtını bildirmek ve cemâlini göstermek ve kendisini sevdirmek için en cüz’îden en küllîye kadar herbir mevcûdun müteaddid lîsanlariyle cemâl-i kemâlini ve kemâl-i cemâlini tanıttırıyor ve sevdiriyor.
İşte ey gafil insan! Bu Hâkim-i Hakem-i Hakîm-i Zülcelâli Velcemâl, sana karşı kendisini herbir mahlûkiyle böyle hadsiz ve parlak tarzlarda tanıttırmak ve sevdirmek istediği halde, sen onun tanıttırmasına karşı îmanla tanımazsan ve onun sevdirmesine mukabil ubûdiyetinle kendini O’na sevdirmezsen ne derece hadsiz muzaaf bir cehalet, bir hasâret olduğunu bil, ayıl!..
İkinci Noktanın İkinci Mes’elesi: Bu kâinatın Sâni-i Kadîr ve Hakîm’inin mülkünde iştirak yeri yoktur. Çünkü herşeyde nihayet derecede intizam bulunduğundan, şirki kabul edemez.