Dördüncü maksadın vech-i in’ikası: kelimesinin ifade ettiği gibi, Hazret-i Muhammed (A.S.M.), onların halefidir. Ve onlar, tamamen o hazretin selefleridir. Binâenaleyh, halefin selefe âid vazifeyi tamamiyle üzerine alarak onların yerine kaim olması, o hazretin bütün seleflerine nâib ve bütün ümmetlerine resû olduğunu iktiza eder. Evet, bu kaide, hükmüne uygun fıtrî bir kaidedir. Zîra zaman-ı saadetten evvel insan âleminin ihtiva ettiği ümmetler, milletler arasında maddeten ve ma’nen, isti’dâden ve terbiyeten pek muhtelif ve geniş mesafeler vardı. Bunun içindi ki, terbiye-i vâhide ve da’vet-i münferide kâfi gelmiyordu. Vakta ki, âlem-i insaniyet zaman-ı saadetin şems-i saadetiyle uyandı ve müdavele-i efkâr ile, an’anelerinin terkiyle, tebdiliyle ve kavimlerin birbirine ihtilatlariyle ittihada meyil gösterdi ve aralarında münakale ve muhabere başladı; hatta Küre-i Arz bir memleket, belki bir vilayet, belki bir köy gibi oldu; bir da’vet ve bir nübüvvet umum insanlara kâfi görüldü.
Beşinci maksadın vech-i in’ikası: deki , ibtida ma’nasını ifade eder. İbtida ise, bir intihaya bakar. İntiha, adem-i ihtiyaca delâlet eder. Öyle ise, o hazret, Hâtemü’l-Enbiyâ’dır ve âlem-i insaniyetin başka bir resûle ihtiyacı yoktur.
kelimesinin bu beş letâife ma’kes ve mazhar olmasına nazar-ı belâgatça delâlet eden emâre şudur ki: Bu beş maksad, bir nehir gibi şu âyetlerin altında cereyan etmekle, âyetten âyete intikal neticesinde, havuzunda içtima etmiştir. Evet, kelimenin sathında görünen bir tereşşuh, bir yaşlık, kelimenin altında havuzun bulunduğuna delâlet ve îma eder. Maahaza bu maksadların beyânına ayrı ayrı âyetler tahsis edilmiştir.
: Bu âyet, haşir mes’elesine işârettir. Haşrin isbatı hakkında feyz-i Kur’ân’dan fehmettiğim ve başka bir risâlede tafsilâtiyle zikrettiğim on bürhanın hülâsasına burada işâret edeceğiz. Şöyle ki: