Alelekser büyük ni’metlere sıfat olan kelimesi, Cennet’te ni’met-i azîm sâhiblerinin hallerini o kâfirlere tezkir ettirmekle kaybettikleri o ni’met-i azîmeye bedel, elîm elemlere düştüklerini ihtar ediyor.
Sonra kelimesi, ta’zimi ifade eden deki tenvine te’kiddir.
S― Bir kâfirin ma’siyet-i küfriyesi mahduddur, kısa bir zamanı işgal ediyor. Ebedî ve gayr-ı mütenahî bir ceza ile tecziyesi, adâlet-i İlâhîyyeye uygun olmadığı gibi, hikmet-i ezeliyeye de muvafık değildir. Merhamet-i İlâhîyye müsaade etmez?
C― O kâfirin cezası gayr-ı mütenahî olduğu teslim edildiği takdirde, kısa bir zamanda irtikâb edilen o masiyet-i küfriyenin, gayr-ı mütenahî bir cinâyet olduğu altı cihetle sâbittir:
Birincisi: Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömür ile yaşayacak olursa, o gayr-ı mütenahî ömrünü behemehal küfür ile geçireceği şübhesizdir. Çünkü kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu i’tibârla o bozulmuş olan kalbin gayr-ı mütenahî bir cinâyete isti’dâdı vardır. Binâenaleyh ebedî cezası, adâlete muhalif değildir.
İkincisi: O kâfirin masiyeti; mütenahî bir zamanda ise de, gayr-ı mütenahî olan umum kâinatın vahdaniyete olan şehâdetlerine gayr-ı mütenahî bir cinâyettir.
Üçüncüsü: Küfür, gayr-ı mütenahî ni’metlere küfran olduğundan, gayr-ı mütenahî bir cinâyettir.
Dördüncüsü: Küfür, gayr-ı mütenahî olan zât ve sıfat-ı İlâhîyyeye cinâyettir.
Beşincisi: İnsanın vicdanı, zâhiren mütenahî ise de, bâtınen ebede bakıyor ve ebedi istiyor. Bu i’tibârla, gayr-ı mütenahî hükmünde olan o vicdan, küfür ile mülevves olarak mahvolur gider.
Altıncısı: Zıd zıddına muânid ise de, çok hususlarda mümâsil olur. Binâenaleyh îman lezâiz-i ebediyeyi ismar ettiği gibi, küfür de âlâm-ı elîmeyi ve ebediyeyi âhirette intâc etmesi şe’nindendir.
Bu altı cihetten çıkan netice ve gayr-ı mütenahî olan bir ceza, gayr-ı mütenahî bir cinâyete karşı ayn-ı adâlettir.