İşârâtü'l - İcâz | Tevhidin İsbatı | 99
(86-104)

Reca ma’nasının muhatablara atfedilmesi şöyle îzah edilir:

Ey muhatab olan insanlar! Havf ve reca ortasında bulunmakla, takvayı reca ederek Rabbinize ibâdet ediniz. Bu i’tibârla insan, ibâdetine i’timâd etmemelidir ve dâima ibâdetinin artmasına çalışmalıdır.

Reca ma’nası, sâmi’ ve müşahidlere göre olursa şöyle te’vil edilecektir:

Ey müşahidler! Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de insanları ibâdet techizatiyle mücehhez olduklarını gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibâdetin fıtrî bir iktiza neticesi olduğuna işârettir.

: Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibâdetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebâirden masivaullahtan kalbini hıfzetmekle takva, îkabdan ictinab etmekle takva, gadabdan tahaffuz etmekle takva. Demek kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibâdetin ancak ihlâs ile ibâdet olduğuna ve ibâdetin mahzan vesîle olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibâdetin sevab ve îkab için yapılmaması lüzumuna işârettir.

: Kur’ân-ı Kerîm, bu cümle ile beyân ettiği kudret-i İlâhîyyenin azametiyle insanları ibâdete teşvik edip heyecana getiriyor. Şöyle ki:

Ey insanlar! Arz ve semayı sizlere muti’ ve hizmetkâr yapan zât, yaptığı şu iyiliğe karşı ibâdete müstehaktır; ibâdetini ediniz. Ve keza insanların faziletine ve yüksek bir kıymete mâlik olduğuna ve indallah mükerrem bulunduğuna bir îmadır. Sanki beşere emrediyor: Ey beşer! Yüksek ve alçak bütün ecrâmı sizin istifadenize tahsis etmekle sizlere bu kadar i’zaz ve ikramlarda bulunan Cenâb-ı Hakk’a ibâdet ediniz! Ve sizlere yaptığı kerâmete karşı liyakatınızı izhâr ediniz. Ve keza esbâb ve tabiata te’sirin verilmesini reddediyor. Şöyle ki:

Ey insan! Şu gördüğünüz yerler, gökler; sıfatlariyle beraber, bir Hâlıkın halkiyle, kasdiyle, tahsisiyle ve bir nâzımın nazmiyle husûle gelip bu intizamı bulmuşlardır. Kör tabiatın bu kadar büyük şeylerde yeri olmadığı gibi en küçük şeylerde de yeri yoktur. Ve keza, sıfatlar da mümkinattan oldukları cihetle, Sâni’a delâlet ettiklerine işârettir.

Dinle
-