İşârâtü'l - İcâz | Tevhidin İsbatı | 98
(86-104)

Esmâ-i mübhemeden olduğu için, merci’ ve medlûlü ancak sıla denilen dâhil olduğu cümle ile ma’lûm olur. Meselâ: denildiği zaman, gelen adamın yalnız sana gelmekle ma’lûmiyeti var, başka cihetten ma’lûmiyeti yoktur. Binâenaleyh burada kelimesinin ile vasıflandırılması Cenâb-ı Hakk’ın marifeti, hakîkatiyle olmayıp ancak ef’al ve âsâriyle olduğuna işârettir.

Îcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden ta’biri, insanlardaki isti’dâdın sedad ve istikametçe ibâdete elverişli olduğuna işârettir. Ve keza ibâdet, yaratılışın ücreti ve neticesidir. Bu i’tibârla sevab, ibâdetin ücreti olmayıp, ancak Cenâb-ı Hakk’ın kereminden olduğuna işârettir.

: Merci’ ve medlûlünün adem-i ma’lûmiyetine delâlet eden evvelki insanların ölüm ile mahvolup gittiklerine ve onların ahvâlini bildirecek bir bilgi olmadığına ve yalnız sizin gibi bir kısım mahlûklar onların yerlerine gelmekle, o mahvolan insanların tarifleri mümkün olduğuna işârettir.

kelimesi, ümid ve recayı ifade ediyor. Fakat bu ma’na, hakîkatiyle Cenâb-ı Hak hakkında isti’mal edilemez. Binâenaleyh, ya mecazen isti’mal edilecektir. Veya muhatablara veyahut sâmi’ ve müşahidlere isnad edilecektir. Ma’nayı mecaziyle Cenâb-ı Hak hakkında isnad edilmesi şöyle tasvir edilir: Nasılki bir insan bir iş için bir adamı techiz ettiği zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik bilâ teşbih Cenâb-ı Hak insanlara; kemâl için bir isti’dâd, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu i’tibârla Cenâb-ı Hak, insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibâdetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en büyük mertebe olduğuna işâret vardır.

Dinle
-