İşârâtü'l - İcâz | Tevhidin İsbatı | 95
(86-104)

Ancak Allah’ın ca’liyle (yapmasiyle) olup tabiatın ve esbâbın te’siriyle olmadığına bir remiz vardır. Çünkü, te’sir-i hakîkinin esbâba verilmesi, bir nevi şirktir.

cümlesiyle, Sâni’in vücûduna olan âfâkî delillerden en basit ve en yükseğine işâret edilmiştir.


Sonra mürekkebat ve mevâlidin vücûd-u Sâni’a vech-i delâletlerine, ilh.. cümlesiyle işâret edilmiştir.

Sonra geçen delillerin herbirisi alel’infirad, yâni birer birer Sâni’in vücûduna delâlet ettiği gibi, hey’eti mecmûası da Sâni’in vahdetine işârettir.

Sonra ni’metlerin menşei ve menbaı olan âlemin nizamına işâret eden o cümlelerin sûret-i tertibi ün delâletiyle beraber, Ma’bûdun ibâdete müstehak olduğuna delâlet eder. Çünkü, ibâdet, şükürdür. Şükür, mün’ime edilir; yâni ni’metleri veren zâta şükretmek vâcibdir.

Sonra cümlesinden, Arz ve Arz’dan çıkan mevalid, yâni Arz’ın semereleri insanlara hâdim oldukları gibi, insanlar da onların Sâni’ine hâdim olmaları lâzım olduğuna bir remiz vardır.

cümlesi ise, geçen cümlelerin herbirisiyle alâkadardır. Yâni: Rabbinize ibâdet yaptığınızda şerik yapmayınız. Zîra Rabbiniz ancak Allah’tır. Sizi, nev’iniz ile beraber halkeden odur. Ve Arz’ı size mesken olarak hazırlayan odur. Semayı sizin binanıza dam olarak yaratan odur. Ve sizin rızık maîşetinizi tedarik için suları gönderen odur. Hülâsa, bütün ni’metler onundur; öyle ise bütün şükürler ve ibâdetler de ancak onadır.

Arkadaş! Bu âyetin tazammun ettiği cümlelerin keyfiyet ve nüktelerine gelelim:

Evvelâ: Kur’ân-ı Kerîm’de kesretle zikredilen ile edilen hitab ve nida, üç vecihle ve üç edatla te’kid edilmiştir.

Dinle
-