İşârâtü'l - İcâz | Nübüvvetin Tahkiki | 107
(105-121)

Yâni yapma ve sun’î olan birşey ne kadar güzel ve ne kadar kâmil olursa olsun, fıtrî ve tabiî olan şeylerin mertebesine yetişemez ve onun yerine kaim olamaz. Herhalde sun’îliğin yanlışlıkları, onun ahvâlinden, etvarından belli olacaktır.

İkinci Nükte: Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakîkata yapıştıran ve o ahlâkı dâima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur.

Üçüncü Nükte: Mütenasib olan eşya arasında meyl ve cezbe vardır. Yâni, birbirine temayül ederler ve yekdiğerini celbederler. Aralarında ittihad olur. Fakat birbirine zıd olan eşyanın aralarında nefret vardır, çekememezlik olur.

Dördüncü Nükte: Cemâatte olan kuvvet, ferdde yoktur. Meselâ çok iplerin hey’et-i mecmûasının teşkil ettiği urgandaki kuvvet, ipler birbirinden ayrı olduğu zaman bulunmaz.

Bu nükteler gözönüne getirilmekle o hazretin sahifesi okunmalıdır. Evet o zâtın bütün âsârı, sîretleri, tarihçe-i hayatı vesâir ahvâli onun pek büyük, azîm ahlâk sâhibi olduğuna şehâdet ediyorlar. Hatta düşmanları bile onun ahlâkça pek yüksekliğinden dolayı kendisini Muhammedü’l-Emin ile lâkablandırmışlardır.

Ma’lûmdur ki, bir zâtta içtima eden ahlâk-ı âliyenin imtizacından izzet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar gibi; hasis, alçak şeylere tenezzül etmeğe müsaade etmeyen yüksek haller husûle gelir. Evet melâike ulüvvü şanlarından, şeytanları reddeder, kabul etmezler. Kezalik, bir zâtta içtima eden ahlâk-ı âliye; kizb, hile gibi alçak halleri reddeder. Evet yalnız şecaatle iştihar eden bir zât, kolay kolay yalana tenezzül etmez. Bütün ahlâk-ı âliyeyi cem’eden bir zât, nasıl yalana ve hileye tenezzül eder; imkânı var mıdır?

Hülâsa: Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kendi kendine Güneş gibi bir bürhandır. Ve keza, o zâtın (A.S.M.) dört yaşından kırk yaşına kadar geçirmiş olduğu gençlik devresinde bir hilesi, bir hıyaneti görülmemiş ve bir yalanı işitilmemiştir. Eğer o zâtın yaradılışında, tabiatında bir fenâlık, bir kötülük hissi ve meyli olmuş olsaydı; behemehal gençlik saikasiyle dışarıya verecekti. Halbuki bütün yaşını, ömrünü kemâl-i istikametle, metanetle, iffetle, bir ıttırad ve intizam üzerine geçirmiş, düşmanları bile hileye işâret eden bir halini görmemişlerdir. Ve keza, yaş kırka baliğ olduğunda iyi olsun, kötü olsun ve nasıl bir ahlâk olursa olsun rüsuh peyda eder, meleke haline gelir, daha terki mümkün olmaz.

Dinle
-