İşârâtü'l - İcâz | Nübüvvetin Tahkiki | 109
(105-121)

Ve naklettiği esasları, beynel enbiyâ ittifaklı olan kısmı tasdik, ihtilaflı olanı da tashih edip da’vasına mukaddeme yapmıştır. Sanki o Zât, vahy-i İlâhînin ma’kesi olan ma’sûm ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir. Binâenaleyh o zâtın bu hali onun bir mu’cizesi olup nübüvvetine delil olduğu gibi, evvelki enbiyânın da nübüvvet delilleri ma’nevî bir delil hükmünde olup, o zâtın nübüvvetini isbat eder.

Beşinci Mes’ele: Asr-ı saadete ve bilhassa Ceziretü’l-Arab mes’elesine dâirdir. Bunda da “dört nükte” vardır.

Birinci Nükte: Âlemce ma’lûmdur ki, az bir kavmin âdetlerinden hakir, ehemmiyetsiz bir âdeti kaldırmak veya zelil, miskin bir tâifenin cüz’î, zaîf huylarını ref’etmek; büyük bir hükümdara, uzun bir zamanda bile çok zahmetlere bağlıdır. Acaba hâkim olmamakla beraber, az bir zamanda, nihayet derecede âdetlerine mutaassıb, inadcı ve kesretli bir kavimde rüsuh ve kuvvet peyda etmiş olan âdetleri ref’ ve kalblerde istikrar peyda eden ve zamanlarca devam ve istimrar eden ahlâklarını terkettiren; hem yerlerine gâyet yüksek âdetleri, güzel ahlâkları te’sis eden bir zât, hârikulâde olmaz mı?

İkinci Nükte: Yine âlemce ma’lûmdur ki, devlet bir şahs-ı ma’nevîdir. Çocuk gibi teşekkülü, büyümesi tedricîdir. Ve keza, yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfuz eden eski bir devlete galebe etmesi yine tedricîdir, zamana mütevakkıftır. Acaba Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bütün esasat-ı âliyeyi hâvi olan ve maddî ma’nevî bütün terakkiyat ve medeniyet-i İslâmiyenin kapısını açan, kısa bir zamanda def’aten teşkil ettiği bir devletle, dünyanın bütün devletlerine galebe edip maddî ma’nevî hâkimiyetini muhafaza ve ibka ettiren, hârikulâdeliği değil midir?

Üçüncü Nükte: Evet kahr ve cebr ile zâhirî bir hâkimiyet, sathî bir tahakküm, kısa bir zamanda ibka edilebilir. Fakat bütün kalblere, fikirlere, ruhlara icrayı te’sir ederek, zâhiren ve bâtınen beğendirmek şartiyle vicdanlar üzerine hâkimiyetini muhafaza ve ibka etmek, en büyük hârika olmakla ancak nübüvvetin hassalarından olabilir.

Dördüncü Nükte: Evet tehdidlerle, korkularla, hilelerle efkâr-ı âmmeyi başka bir mecraya çevirtmek mümkün olur. Fakat te’siri cüz’îdir, sathîdir, muvakkat olur. Muhakeme-i akliyeyi az bir zamanda kapatabilir. Amma irşâdiyle kalblerin derinliklerine kadar nüfuz etmek, hissiyatın en incelerini heyecana getirmek, isti’dâdların inkişafına yol açmak, ahlâk-ı âliyeyi te’sis ve alçak huyları imha ve izâle etmek, cevher-i insaniyetten perdeyi kaldırıp hakîkatı teşhir etmek, hürriyet-i kelâma serbestî vermek, ancak şua-i hakîkattan muktebes hârikulâde bir mu’cizedir.

Dinle
-