1- Muarazanın yapılmamasından, Kur’ân’ın i’cazı lâzımgelir.
2- Kur’ân’ın i’cazından, Allah’ın kelâmı olduğu lâzımgelir.
3- Allah’ın kelâmı olduğundan, emirlerine imtisâl lâzımgelir.
4- Emirlerine imtisâlden, ibâdetin yapılması lâzımgelir.
5- İbâdetin yapılması, ateşe girmemeğe vesîledir.
İşte bu cümlelerin arasında bulunan lüzumların silsilesinden, ile arasındaki o gizli lüzum tezahür eder. Ve bu yapılan îcaz ve ihtisardan, i’cazın bir şuaı meydana gelir.
: Kur’ân-ı Kerîm, onları cümlesi ile tehdid ettikten sonra, kelimesinin bu cümle ile vasıflandırılmasiyle da o tehdidi te’kid ve teşdid etmiştir. Zîra, odunu insanlar ile taşlar olan bir ateşin heybeti, dehşeti ve havfı daha şediddir. Ve keza bu cümle ile sanemlere ibâdet yapanları zecr ve men’etmeye işâret yapılmıştır. Şöyle ki: “Ey insanlar! Allah’ın emirlerine imtisâl etmeyip, bilhassa taşlara ve câmid şeylere ibâdet yaparsanız, muhakkak biliniz ki, tapanlar ile taptıkları şeyleri yiyip yutacak bir ateşe gireceksiniz.”
:Bu cümle, ile cümleleri arasındaki lüzumu îzah eder ve kararlaştırır. Yâni, şu ateş azabı, Kur’ân’a imtisâl etmeyen kâfirlere hazırlanmıştır. Hem bu ateş, tufan vesâir musîbetler gibi iyi-kötü bütün insanlara şamil musîbetlerden değildir. Ancak bu musîbeti celbeden, küfürdür. Bu belâdan kurtuluş çâresi, ancak Kur’ân-ı Kerîm’e imtisâldir.
Mâzi sîgasiyle zikredilen kelimesi, Cehennem’in el’an mahlûk ve mevcûd olup, Ehl-i İ’tizal’in bilâhere vücûda geleceğine zehabları gibi olmadığına işârettir.