Amma âlem-i âhirete nazaran, Cehennem öyle azamet peyda eder ki, binlerce Arzları içine alır, doymaz. Bu âlem-i şehâdet, bir perde gibi onun tevessüüne mâni olmuştur. Binâenaleyh Arz’ın içindeki Cehennem’den maksad, Cehennem’in kalbi ve Cehennem’in çekirdeğidir. Ve keza, Cehennem’in Arz’ın altında bulunması, Arz’ın karnında veya Arz ile muttasıl, yapışık olmasını istilzam etmez. Zîra şems, kamer, yıldız, Arz gibi küreler, hep şecere-i hilkatın meyveleridir. Ma’lûmdur ki, meyvenin altı, bütün dalların aralarına şümulü vardır. Binâenaleyh Allah’ın mülkü pek geniştir. Şecere-i hilkatin dalları da, her tarafa uzanıp gitmiştir; Cehennem nereye giderse yeri vardır. Ve keza, bir Hadîse göre Cehennem matvîdir, yâni bükülmüştür, yâni tam açık değildir. Demek Cehennem’in bir yumurta gibi Arz’ın merkezinde mevcûd ve bilâhere tezahür edeceği mümkinattandır.
İhtar: Cehennem’in şimdi mevcûd olmadığına Mu’tezileleri sevkeden bu Hadîs olsa gerektir.
Arkadaş! Bu âyetin cümlelerini yoklayalım, bakalım; o zarflar nasıl sadeflerdir, içlerinde ne gibi cevherler vardır:
Evet, cümlesinin başındaki (ٯ ) harf-i atftır. Ma’lûm ya, birşeyin diğer birşeye atfı, aralarında bir münâsebetin bulunmasına mütevakkıftır. Halbuki ile cümleleri arasında münâsebet görünmüyor, bunların aralarındaki münâsebet, ancak iki sual ve cevabın takdiriyle tezahür eder. Şöyle ki:
Evvelki âyette ibâdete emredildiğinde, “İbâdet nasıldır?” diye vârid olan suale cevaben: “Kur’ân’ın ta’lim ettiği gibi” denildi. “Kur’ân Allah’ın kelâmı mıdır?” diye edilen ikinci suale cevaben ilââhir, denildi. İşte her iki cümle arasında bu sûretle münâsebet tezahür eder ve harf-i atfın da muktezası yerine gelir.
S- şekk ve tereddüdü ifade eder. ise, cezm ve kat’iyyete delâlet eder.