7- Bu da olmadığı takdirde, birbirinize yardım etmek sûretiyle yapınız.
8- Buna da imkân bulunamadığı takdirde, bütün ins ve cinlerden yardım isteyiniz ve bütün efkârın neticelerinden istimdâd ediniz. Neticeleri, tamamen yanınızda bulunan kütübü Arabiyede mevcûddur. Bütün kütübü Arabiye ile Kur’ân arasında bir mukayese yapılırsa, Kur’ân mukayeseye gelmez. Çünkü hiçbirine benzemiyor. Öyle ise Kur’ân ya hepsinden aşağıdır veya hepsinden yukarıdır. Birinci ihtimal bâtıl ve muhaldir. Öyle ise hepsinden yukarı, fevkal küll bir kitabdır. On üç asırdan beri misli vücûda gelmemiştir, bundan sonra da vücûda gelemeyecektir vesselâm.
9- “Bizim şahidlerimiz yoktur. Eğer muarazaya girişsek, bizi destekleyecek kimse yoktur.” diye gösterdikleri o bahâneyi de def’etmek için, “Şühedanıza da müsaade edilmiştir. Onları da çağırın, size yardım etsinler.”
İşte bu tabakalara dikkat edilirse, muarazanın şu mertebelerine işâreten, Kur’ân-ı Kerîm’in yaptığı îcaz ile gösterdiği i’caza bir şuâ görünür.
Arkadaş! Kur’ân-ı Kerîm’den en kısa bir sûreye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkûr îzahat ile sâbit oldu. Amma i’cazın limmiyet ciheti kaldı. Yâni, beşerin aczini intâc eden illet ve sebeb nedir? Evet Kur’ân ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenâb-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî gibi belâgat imamlarınca beşerin kuvveti Kur’ân’ın yüksek üslûb ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir. Bir de Sekkakî demiştir ki: “İ’caz zevkîdir, tarif ve ta’bir edilemez. Yâni; fikri ile i’cazı zevketmeyen, tarif ile vâkıf olamaz.. bal gibidir.” Lâkin Abdülkahir’in iltizam ettiği veche göre, i’cazı târif ve ta’bir etmek mümkündür. Biz de bu vechi kabul ediyoruz.
S- “Tâife”, “necm” “nevbet” kelimeleri, “sûre” kelimesinin vazifesini îfa edebilirler. “Sûre” kelimesinin onlara tercihan zikrinde ne vardır?
C- Onları şübhelerinin menşei ile ilzam ve boğmaktır. Şöyle ki: Onları şübheye düşürten, güya Kur’ân’ın def’aten nâzil olmamasıdır. Demek Kur’ân def’aten nâzil olmuş olsaydı, Allah’ın kelâmı olduğunda şübheleri olmazdı.