Ve yine ile emrettiği bir kısım dünya lezzetlerinin terkine bâis olan ibâdetten neş’et eden zahmet ve meşakkatlere karşı, bu âyetle Cennet’in kapısını açarak, Cennet’in lezaizini göstermekle mü’minlerin kalblerini tatmin ve te’min etmiştir.
Ve yine teklifin esası ve îmanın birinci rüknü olan tevhidi, evvelce isbat etmiştir. Bu âyette dahi tevhidin semeresini ve rahmetin ünvanını Cennet ve saadeti ebediye ile göstermiştir.
Ve yine yukarıda nübüvvet-i Muhammediye (A.S.M.)
ilââhir âyetiyle işâret edilen i’caz ile isbat edilmiştir. Burada da, tebşir ve inzar gibi nübüvvet vazifelerine lîsanı Kur’ân ile işâret edilmiştir.
Ve yine yukarıda îâd ve inzar; yâni tahvif ve tehdidler yapılmıştır. Burada da va’dler, rağbetler, beşâretler yapılmıştır. Bunların arasındaki münâsebet, tezadî bir münâsebettir.
Ve yine nefsi ve vicdanı, aklın hükümlerine itaatlerini devam ettiren tergib ve terhib, yâni ümid ve korku hisleri lâzımdır. Bu hislerin vücûd bulup devam etmeleri ancak tergib ve terhib yâni ümidlendirmek ve korkutmakla olur. Tergib ve terhibin devamı ancak vicdanda mevcûd tahrik edici bir âmirin vücûduyla olur. İşte bu âyetle, tergib hissi uyandırılmıştır. Evvelki âyetler ile de terhib hissi tahrik edilmiştir. Bu i’tibârla aralarında tezadî bir münâsebet vardır. Ve yine geçen âyetlerde âhiretin bir şıkkına, yâni Cehennem’e işâret yapılmıştır. Bu âyette, ikinci şıkkı olan Cennet’ten haber verilmiştir. Bu i’tibârla âhiretin her iki şıkkı da zikredilmiş bulunuyor.
Arkadaş! Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebede doğru uzanıp giden iki daldan tezahür eden iki semeredir ve kâinatın teselsülen gelmekte olan silsilelerinin iki neticesidir ve ebede doğru akıp giden kâinat seylinin iki mahzeni ve iki havuzudur. Evet, Cenâb-ı Hak gayr-ı mütenahî hikmetler için bu âlemi, imtihana sahne yaptı; yine sonsuz hikmetler için tegayyürata, tahavvülâta, inkılâblara mahal olmasını irâde etti; ve yine sonsuz gâyeler için hayır ile şerri, nef’ ile zararı, hüsün ile kubhu, hülâsa iyilikle kötülüğü karışık bir şekilde Cennet ve Cehennem’e tohum olmak üzere kâinatın şu mezraasına serpti. Evet mâdem ki bu âlem, nev-i beşerin imtihan meydanıdır ve müsabaka yeridir; iyilikle kötülüğün birbirinden tefrik edilemiyecek derecede muhtelit ve karışık olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri tezahür etsin.