İşârâtü'l - İcâz | Nükteyi İcaziye | 159
(155-175)

Çocuğun fehmi, onun çatpat söylediği sözler ile ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde o insan ile o çocuk arasında bir ma’lûmat alış-verişi olamaz. Allah ile beşer arasındaki ahz ve i’talar da böyledir. Eğer Cenâb-ı Hak beşere i’ta edeceği ma’lûmatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer kat’iyyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazisinin dilinden anlar, bu fennî terazilerin dilinden anlamaz.

S- Hakîkaten eşyanın hakareti, hısseti; kudretin azametine, kelâmın nezahet ve nezaketine münafîdir?

C- Ba’zı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik; eşyanın mülk cihetine âittir. Yâni dış yüzüne nâzırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak es-bâb-ı zâhiriye vaz’edilmiştir ki, sathî nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat melekût ciheti, yâni iç yüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taallûk ettiği bu cihette, hiçbir şey kudretin taallûkundan hariç değildir. Evet, azamet-i İlâhîyye esbâb-ı zâhiriyenin vaz’ını iktiza ettiği gibi, vahdet ve izzet-i İlâhîyye de kudretin bütün eşyaya şümulünü ve kelâmın herşeye ihâtasını iktiza ederler. Maahaza bir zerre üstünde zerreler ile yazılan bir Kur’ân, sahife-i semada yıldızlar ile yazılacak Kur’ândan hüsün ve güzellikte aşağı değildir. Ve keza, (Hâşiye 1) bir sivrisineğin yaratılışı, san’atça filin hilkatinden dûn değildir. Kelâm sıfatı da aynen kudret sıfatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan aşağı değildir.

S- Şu temsillerde görünen hakaret-i zâhiriye neye âittir?

C- O gibi haller temsil getirene âid değildir, ancak mümessel-i lehe âittir. Yâni: Kime ve ne şeye temsil getirilmişse, ona âittir. Zâten kelâmın güzelliği, belâgatı; mümessel-i lehe mutabakatı nisbetindedir. Evet bir pâdişâh bir çobana, çobanlara mahsus bir aba, bir palto ve kelbine de bir kemik verirse, “Pâdişâh iyi yapmadı” diye kimse i’tirâz edemez. Çünkü herşeyi lâyıkına vermiştir. Binâenaleyh mümessel-i leh ne kadar hakir olursa, temsili de o kadar hakir olur ve ne kadar büyük olursa, temsili de o kadar büyük olur. Evet sanemler pek âdi, hakir olduklarından; Cenâb-ı Hak sineği (Hâşiye 2) onlara musallat kılmıştır; ve ibâdetleri de o kadar çirkindir ki, ile, yâni örümceğin ağiyle ta’bir edilmiştir.

-----------------------------------------------------------------------
(Hâşiye 1): Sivrisineğin başında mızrak gibi bir hortum vardır. Filin başına konar, hortumunu filin hortumuna batırır, fil kaçmaya başlar, hiçbir sûretle elinden kurtulamaz. Demek Cenâb-ı Hak, sivrisineği file galib ve hâkim kılmıştır. Binâenaleyh hilkatça dûn ise de, cesâret husûsunda faiktir.

Mütercim Abdülmecid

(Hâşiye 2): Bir A’rabînin taptığı bir sanemi varmış. Bir gün ibâdete gitmiş. Bakmış ki, bir tilki sanemin başına bevletmiş. Bu hali görünce,

demekle, sanemi kırmış atmış. Demek sanemlerin hakaretinden, yalnız sinekler değil, tilkiler de başlarına çıkar, telvis eder.

Mütercim Abdülmecid

Dinle
-