Mezkûr Âyetteki Cümlelerin Arasındaki İrtibatın Hülâsasına Bir Zeyildir
Cenâb-ı Hak, vakta ki onların küfrünü, istifham ifade eden ile reddetti ve halkı da taaccübe da’vet etti ve ondan sonra gelen dört büyük inkılâbı gösteren dört cümle ile bürhan getirerek isbat etti; o inkılâbların herbirisi çok tavırlara, vaziyetlere ve mertebelere şâmil olduğu gibi, kendinden sonra gelen inkılâbları hazırlayıcı birer mukaddeme oldu. Birinci inkılâba cümlesiyle işâret edilmiştir. Yâni, bir insanın cesedini teşkil eden zerrelerin âlem-i zerrâtta geçirmiş olduğu vaziyetlerden son vaziyetine işârettir ki, cümlesiyle işâret edilen ikinci inkılâba mukaddeme olur. Hakâik-i kevniyenin en acibi olan şu ikinci inkılâb da çok mertebelere, çok tavırlara şâmildir ki; son tavrı, vaziyeti cümlesiyle işâret edilen üçüncü inkılâba mukaddeme olur. Bu inkılâb dahi pek çok berzahî tavırlara şâmil olup, son vaziyeti cümlesiyle işâret edilen dördüncü inkılâbda tamamlanır. Bu dördüncü inkılâb dahi, birçok kabrî ve haşrî vaziyetlere şamil olup, en son vaziyeti cümlesiyle hitam bulur. Demek bir zîhayatın cesedi, birinci inkılâbın birinci vaziyetinden başlamak üzere dâima teceddüd eder, tazelenir; yâni bir libastan, bir kıyafetten çıkar, daha güzel bir libasa, bir kıyafete girer. Ve hâkeza böylece saadet-i ebediyeye mazhar oluncaya kadar devam eder. Binâenalâhâzâ bir zîhayatın şu müteselsil vaziyetlerine bakan bir adam, nasıl inkâra cesâret edebilir.