Bütün semâvî kitabların ve bütün peygamberlerin en büyük da’vası Hâlık-ı Kâinat’ın ulûhiyet ve vahdaniyetini i’lândır. Kur’ân baştan başa tevhidi gösterir. İşte Asâ-yı Mûsa da; Müslümanlara ve umum beşeriyete Cenâb-ı Hakk’ın birliğini ve delâil-i vahdaniyetini Güneş gibi göstermesinden, en büyük bir mütefekkir ile bir dinsizi ve bir feylesofu hakâik-i îmaniyeyi tasdike mecbûr ettiği gibi; en âmi bir adamın da en yüksek hakîkatları, en büyük bir sühûletle anlamasını te’min eden, tevhidi gösteren, âyât-ı Kur’âniye’nin en kudsî bir tefsiridir. Aynen ismi gibidir. Nasılki Mûsa Aleyhisselâm elindeki asâsiyle kara taşlardan, çorak vâdilerden, ateş fışkıran çöllerden âb-ı hayatı fışkırttığı gibi, Asâ-yı Mûsa da, vahdaniyet-i İlâhîyyeyi isbat etmesiyle dünya ve âhiret âlemlerini ziyadar edecek tevhid nurlarını fışkırtıyor; taş gibi kalbleri, mum gibi eritiyor, şevki ile gönülleri teshir ediyor.
Hem mâdem mahkemelerin beraeti mevcûd ve vicdan hürriyeti var ve hiçbir memlekette ilim ile iştigal edenlere ilişilmiyor; şu halde ulûm-u evvelîn ve âhirîni câmi’ olan Risâle-i Nur’a da ilişmemek lâzımdır.
Risâle-i Nur yurdun asayişine, sükûn ve selâmetine hizmet ettiğine delil: Milyonlar talebelerinin hiçbirisinde bir vak’anın görülmemiş olmasiyle beraber, hepsinin de namuskârane faaliyetleriyle müstakim görülmeleridir. Risâle-i Nur Külliyatı, Asâ-yı Mûsa ile birlikte kütübha-ne-i mesaîmin harîminden alınması ile, her türlü suç unsurunun mevcûdiyetini bizzât ref’eder. Zîra her münevver adam, kütübhânesinde her nevi kitabı bulundurur, okur, tedkik eder. Mel’unane fikirleri neşreden ve anarşistliği telkin eden kitablar bile kütübhânelerde açıkça tedkike tâbidir.
Hülâsa: Risâle-i Nur, Kur’ân’ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir. Hakîkatları semâvîdir, Kur’ânîdir. O halde Kur’ân okundukça, o da okunacaktır. Risâle-i Nur, mücevherat-ı Kur’âniye hakîkatlarının sergisidir, pazarıdır. Bu ulvî pazarda herkes istediği gibi ticaret yapar. Uhrevî, ma’nevî zenginliklere mazhariyeti te’min eder.
Bu kadar ma’rûzatımızla ifade etmek istedim ki: Maksadımız; îmanımızı kurtarmaktır, îmana hizmettir, Kur’ân’a hizmettir. Âhirete müteveccih olan bir hal ise, hiçbir gûna suç mevzuu olamaz. Mütemadiyen şikayette bulunduğumuz o gizli din düşmanları, türlü türlü entrikalarla, tertiblerle, iz’açlarla bizleri bu kudsî vazifeden men’etmeye uğraşmaktadırlar. Bizler ise bu kudsî yolda Kur’ân ve îman için her şeyimizi fedaya seve seve hazırız. Değil dünyevî ızdırablar, Cehennemî azablar da verilse, bıçaklarla da doğransak, en müdhiş ölümlere de ma’rûz bırakılsak, asırlar boyunca milyonlar mübârek ecdadımızın fedayı can ettikleri bu kudsî hakîkata, bizim canımız da feda olsun.