Herkes gibi elinizden çıkacaktır. Hem beyhude gidecek, hem o yüksek fiattan mahrum kalacaksınız. Hem o nâzik, kıymetdar âletler, mîzanlar, istimal edilecek şâhâne madenler ve işler bulmadığından; bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasâret içinde hasâret...
Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Âdi bir esir ve başı bozuğa bedel, âli bir pâdişahın has, serbest bir yâver-i askeri olursunuz.”
Onlar, şu iltifâtı ve fermanı dinledikten sonra, o iki adamdan aklı başında olanı dedi:
— Baş üstüne, ben maaliftihar satarım. Hem, bin teşekkür ederim.
Diğeri mağrur, nefsi fir’avunlaşmış, hodbîn, ayyaş, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi, dünya zelzelelerinden, dağdağalarından haberi yok. Dedi:
— Yok! Pâdişah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam...
Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çıktı ki, herkes haline gıbta ederdi. Pâdişahın lütfuna mazhar olmuş, has sarayında saadetle yaşıyor. Diğeri, öyle bir hale giriftar olmuş ki: Hem herkes ona acıyor, hem de “müstehak!” diyor. Çünki: Hatasının neticesi olarak hem saadeti ve mülkü gitmiş, hem ceza ve azab çekiyor.
İşte ey nefs-i pürheves! Şu misâlin dürbünü ile hakikatın yüzüne bak. Amma o pâdişah ise, ezelebed Sultanı olan Rabbin, Hâlıkındır. Ve o çiftlikler, makineler, âletler,