Îman ve Küfür | Altıncı Söz | 30
(28-33)

Mîzanlar ise, senin dâire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zâhirî ve bâtınî hasselerindir. Ve o Yâver-i Ekrem ise, Resûl-i Kerim’dir. Ve o Ferman-ı Ahkem ise, Kur’ân-ı Hakîm’dir ki, bahsinde bulunduğumuz ticaret-i azîmeyi, şu âyetle ilân ediyor:

Ve o dalgalı muharebe meydanı ise, şu fırtınalı dünya yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insanın aklına şu fikri veriyor: “Madem herşey elimizden çıkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil edip ibkâ etmek çaresi yok mu?” deyip, düşünürken birden semâvî sadâyı Kur’ân işitiliyor. Der: “Evet var. Hem, beş mertebe kârlı bir surette güzel ve rahat bir çaresi var.”

Sual: Nedir?

Elcevap: Emaneti, sahib-i hakikîsine satmak.. İşte o satışta, beş derece kâr içinde kâr var.

Birinci Kâr: Fâni mal, beka bulur. Çünki: Kayyum-u Bâki olan Zât-ı Zülcelâl’e verilen ve onun yolunda sarfedilen şu ömrü zâil, bâkiye inkılâb eder. Bâkî meyveler verir. O vakit ömür dakikaları, âdeta tohumlar, çekirdekler hükmünde zâhiren fenâ bulur; çürür. Fakat, Âlem-i Bekada, saadet çiçekleri açarlar. Ve sünbüllenirler. Ve Âlem-i Berzah’ta ziyadar, mûnis birer manzara olurlar.

İkinci Kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor.

Üçüncü Kâr: Her âza ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar.

Ses Yok