Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede? Hazine-i hassa-i rahmet nâzırı nerede?
Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzaları kıyas etsen anlarsın ki: Hakikaten mü’min Cennet’e lâyık ve kâfir Cehenneme muvafık bir mâhiyet kesbeder. Ve onların herbiri, öyle bir kıymet almalarının sebebi: Mü’min, îmânıyla Hâlikının emanetini, O’nun nâmına ve izni dâiresinde istimal etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre hesabına çalıştırmasıdır.
Dördüncü Kâr: İnsan zaîftir; belâları çok. Fakirdir; ihtiyacı pek ziyâde. Âcizdir; hayat yükü pek ağır. Eğer, Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve îtimad edip teslim olmazsa, vicdanı dâim azâb içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder.
Beşinci Kâr: Bütün o âza ve âletlerin ibâdeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri, en muhtaç olduğun bir zamanda, Cennet yemişleri suretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşahede ittifak etmişler.
İşte bu beş mertebe kârlı ticareti yapmazsan, şu kârlardan mahrumiyetten başka, beş derece hasâret içinde hasârete düşeceksin.
Birinci Hasâret: O kadar sevdiğin mal ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zâyi’ olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.
İkinci Hasâret: Emanette hıyânet cezasını çekeceksin.