Mazi ülkesinin kıyameti kopmuş, altı üstüne çevrilmiş, karanlıklı, korkunç büyük bir mezaristanı andıran bir şekilde görünecektir. Ve bu görünüşte insan pek büyük bir dehşete, vahşete, me’yusiyete maruz kaldığında şübhe yoktur. Fakat îmân gözlüğü ile o cihete bakıldığı zaman; hakikaten o ülkenin altı üstüne çevrilmiş bir şekilde görünürse de, fakat can telefi yoktur. Mürettebatı, sâkinleri, daha güzel, nûrânî bir âleme nakledilmiş oldukları anlaşılıyor. Ve o kabirler, çukurlar da; nuranî bir âleme girmek için kazılan yer altı tünelleri şeklinde telâkki edilecektir. Demek îmânın insanlara verdiği sürur, ferahlık, itmi’nan, inşirah, binlerce “Elhamdülillâh” dedirten bir nimettir.
Sol Cihet: Yani, gelecek zamana felsefe gözlüğü ile bakıldığı zaman; bizleri çürütecek, yılan ve akreplere yedirip imha edecek, zulûmatlı, korkunç, büyük bir kabir şeklinde görünecektir. Fakat îmân gözlüğü ile bakılırsa, Cenâb-ı Hakk’ın, Hâlik, Rahman, Rahîm’in insanlara ihzar ettiği çeşit çeşit nefis, leziz me’kulât ve meşrûbata zarf olan bir maide ve bir sofra-i Rahmanî şeklinde görünecektir. Ve binlerce “Elhamdülillâh” okutturarak tekrar ettirecektir.
Üst Cihet: Yani, semavat cihetine felsefe ile bakan bir adam; şu sonsuz boşlukta, milyarlarca yıldız ve kürelerin at koşusu gibi veya askerî bir manevra gibi yaptıkları pek sür’atli ve muhtelif hareketlerinden büyük bir dehşete, vahşete, korkuya maruz kalacaktır. Fakat îmânlı bir adam baktığı vakit; o garib, acib manevranın bir kumandanın emri ile nezareti altında yapıldığı gibi, semavat âlemini tezyin eden ve o yıldızın bize de ziyadar kandiller şeklinde olduklarını görecek ve o atlar koşusunda korku, dehşet değil, ünsiyet ve muhabbet edecektir.