Îman ve Küfür | Yirmidokuzuncu Lema | 247
(243-252)

Binaenaleyh insan fıtrî bir medeniyete sahib olduğundan cihat-ı sittede bulunan mahlûkatla alâkadar olur ve îmân nimeti ile de cihat-ı sitteden istifade edebilmesi imkânı vardır.

Binaenaleyh âyet-i Kerimesinin sırrı ile, cihat-ı sitteden herhangi bir cihette olursa insan tenevvür eder. Hattâ mü’min olan bir insanın, dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan mânevî bir ömrü vardır. Ve insanın bu mânevî ömrü ezelden ebede uzanan bir hayat nurundan meded ve yardım alır.

Ve keza, cihat-ı sitteyi tenvir eden îmân sayesinde insanın şu dar zaman ve mekânı geniş ve rahat bir âleme inkılâb eder. Bu büyük âlem, bir insanın hânesi gibi olur ve mazi, müstakbel zamanları; insanın ruhuna, kalbine bir zaman-ı hâl hükmünde olur. Aralarında uzaklık kalkıyor.

Üçüncü Nokta: Îmânın istinat ve istimdad noktalarını havi olmasından, Elhamdülillâh demesi iktiza eder.

Evet, nev’-i beşer, aczi ve düşmanların kesreti dolayısı ile dayanacak bir nokta-i istinada muhtaçtır ki, düşmanlarını def için o noktaya iltica etsin. Ve keza: kesret-i hâcât ve şiddet-i fakr dolayısı ile de istimdat edecek bir nokta-i istimdada muhtaçtır ki, onun yardımı ile ihtiyaçlarını defetsin.

Ey insan! Senin nokta-i istinadın, ancak ve ancak Allah’a olan îmândır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan îmândır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur.

Ses Yok